6 Ocak 2007,Cumartesi
BAŞYAZI
BAŞYAZI / Aşırı Kurnazlık, Zekanın Engelidir!
BAŞYAZI
Aşırı Kurnazlık, Zekanın Engelidir!
İktidara “IMF ile halihazırdakiler bittikten sonra yeni anlaşma olmayacak” diyerek gelmiş bir hükümetin 2004 Ağustosu’nda IMF ile yeni bir stand -by anlaşmasına karar verdiği bir dönemden geçiyoruz. Sayın Başbakan bu değişiklik ile ilgili şunları kaydetmiş: “Zaman zaman çeşitli polemikler ortaya çıkıyor. IMF yandaşlığı ya da karşıtlığı gibi tartışmalar yapılıyor. Bunlar içi boş tartışmalardır. Önemli olan dünya gerçeklerine uygun bir politika izlemektir. Bunu yaparken de insanımızın ihtiyaçlarını ve beklentilerini her zaman ön planda tutmaktır ve hükümetimiz de bunu yapmanın en samimi gayreti içindedir.”
IMF yandaşlığı ya da karşıtlığı tartışmalarının içi boş tartışmalar mı olduğu ve IMF ile devam etmenin ne kadar insanımızın ihtiyaçlarını ve beklentilerini ön planda tutmakla örtüşeceğini birlikte göreceğiz. Ancak insanın aklına şu soru takılıyor: Diyelim ki ağır bir hastanız var; şimdiye dek gördüğü tedaviden derman bulamamış. Bunu, her tedavi ettiği hastayı öldürdüğünü bildiğiniz bir şarlatan doktora götürmek hangi ümitsizliğin, ya da hangi aklın eseridir?
1995’lerden başlayarak Endonezya, Malezya, Tayvan, Güney Kore, Arjantin, Meksika, Bolivya, Peru ilh. ekonomilerinin çöküşüne IMF politikaları yolaçmış iken, birkaç yıl önce Afrika’yı kasıp kavurmuş Hutu -Tutsi çatışmasında 1 milyon suçsuz insanın ölümüne, IMF’nin, tüm kırsal sübvansiyonları ve köylü desteklerini kaldıran, böylece birçok Afrika ülkesinde merkez ile periferinin arasını açan “liberalleşme” zorlamalarının yolaçtığı iddialarını biryana bırakıyoruz. Hastanızı teslim etmekten çekineceğiniz bir doktora en aziz varlığınızı, ülkenizi teslimin sebebi nedir?
Diyelim ki, buna zorunluyuz. 300 milyar Dolar dış borç ödenemez bir şey olduğundan, bundan sonra IMF’ye yönelik her politika, ne yapıp edip, bu borcu geciktirmeye yönelik olacaktır. IMF yeni stand -by döneminde 1 küsur milyar Dolar verecekmiş; bu ülkenin kriz halinde bile “resmi” ekonomi cirosu 250 milyar Dolar iken. Yani, Türkiye’de artık kimse IMF’den yeni borç istemiyor, IMF eskisini geri istemesin yeter.
Ancak eğer bu doğruysa, bilinmeli ki, artık IMF de iki nedenle bize muhtaçtır:
– Bu kadar ülkenin ekonomisini harap ettikten sonra bir başarı örneğine ihtiyacı var,
– Bir şekilde 300 milyar Dolar’ı bizden almaya memurdur, o halde bu nedenle de Türkiye ekonomisi çökmemeli.
Burada kastedilen çok açıktır: Bu bir dostane ilişki değildir, istismarcı IMF istismar edilmeyi hak etmiştir.
Tüm dünyada spekülatif amaçlı para piyasaları şişerken ve Dünya ekonomisi giderek bir “kumarhane kapitalizmine” dönerken, modern ekonominin anavatanı olan ülkeleri bile umutsuzluğa sürükleyecek bir iktisadi durgunluk dalgasının “fizik ekonomi – reel ekonomi” alanında her yeri sardığını görüyoruz. Avrupa ve Amerika’da modern sanayi toplumunun temeli altyapı çökmektedir: Fabrikalar hergün kapanmakta, yollar, köprüler, demiryolları onarılamamakta, Türkiye tarihinde bile görülmemiş elektrik kesintileri Amerika, Kanada ve İtalya’da bir çırpıda 50 milyon insanı etkileyebilmektedir. ABD – Kanada kombine elektrik kesintisi “postmodern ekonomiye” örnek bir olaydır: Enterkonnekte şebeke alabildiğine bilgisayarlaştırılmış, ama hatların bakımı maliyetleri artırdığı için 15 yıldır yapılmamıştır. Elektrik sisteminin bilgisayarları “akıllı” makinelerdir: Sistemdeki enerji açıklarını anında hissetmekte ve diğer bölgelerden enerji açığı olan bölgelere enerji kaydırmaktadırlar. Ancak eskiden basit bir “sararma” ile bitebilecek bir enerji açığı 15 Ağustos 2003’te “kararmaya”, bir felakete dönüşür: Sistem bilgisayarları, enerji açığı olan bölgede “çukuru” doldurmak için başka bölgeden enerji çekince, burada da “çukur” oluşur, derken onu doldurmak için başka bölgenin enerjisi çekilir; neticede çukurlar dolacağına genişler ve tüm sistem çöker. Bir Doğu atasözü der ki: “Aşırı kurnazlık, zekanın engelidir.”
Bir başka yerde bilgisayarlaşmış ve kıtalararası elektronik haberleşme ağlarıyla birbirine bağlanmış para piyasaları, en ufak bir tökezlemede milyarlarca Dolar’ın bir ülke ekonomisinden çekilerek yurtdışına kaçmasına ve kansız kalan ekonominin devrilmesine yol açar. İlk bakışta bunda şaşılacak bir şey yoktur: Kimileri kazanırken kimilerinin kaybetmesi oyunun kuralları gereğidir. Peki o zaman neden bu oyun oynanmalıdır? Cevap: Çünkü sonuçta artı toplumsal fayda sağlar. Yani: Kazananların kazançları ile kaybedenlerin kayıplarını + ve – biçiminde alt alta koyup topladığınızda sonuç net bir + rakamdır da ondan. Buna sosyal bilimlerin “yeni teorik oyuncağı” olan Oyun Teorisi’nde “artı toplamlı oyun” denir.
Ama ne yazık ki, ne Türkiye’de ne de dünyanın başka yerinde artık artı toplamlı oyunlar yaşamıyoruz. Sonuç sıfır bile değil, eksi toplamdır; yani net bir toplumsal zarar vardır. Evet, “aşırı kurnazlık, zekanın engelidir.”
İşte bu nedenle “IMF yandaşlık ya da karşıtlığı tartışmaları boş tartışmalar değildir”; bunu er ya da geç, kolay ya da zor yoldan öğreneceğiz. Ümidimiz bu karanlık dönemin az zararla ve tez zamanda kapanmasıdır, tahminimiz ise, ne yazık ki bundan kötüdür.
http://www.yarindergisi.com/yarindergisi2/index-basyazi.php?id=52