Türkiye'de 'yalancı bahar' yaşanıyor
19.02.2007 / Yiğit Bulut / Yorum
Son birkaç günlük soğuk dalgası gelmeden önce, evden çıkarken gördüğüm manzarayı tarif etmek istiyorum. Çiçekler zamanından önce açmış, ağaçlar filiz vermeye başlamış, kuşlar ötüyor, hava sıcak. Kısacası bahar gelmiş. Gördüğüm manzara beni ekonomide yaşadığımız “dışarıdan girişe dayalı bahar” tablosunu düşünmeye itti. Özel sektör ve vatandaş süratle döviz borçlanıyorlar, döviz makro dengelerden kopuk bir şekilde sadece dünyadaki fazla paranın spekülatif girişi ile düşüyor, cari açık rekor üstüne rekor kırıyor, dış politikada tarihin en ağır darbelerini alıyoruz ama sıcak paraya dayanan “biz yaptık” havası içinde olanlar asla algılanmıyor.
Kısacası durumumuz doğadan farklı değil. Biz de yalancı baharı yaşıyoruz.
Değeri dostlar, yukarıdaki tablo doğadan yola çıkarak vardığım bir benzetme.
Peki genel algılama yalancı bahar etkisiyle kayıyor da yıllarını bu işe vermiş bazı arkadaşlar özellikle basın mensupları ve bazı uzman akademisyenler gidişi nasıl göremiyorlar? Hatta durumu o kadar abartıyorlar ki, bazılarının kamuoyunun karşısına çıkıp yaptıkları yorumlara inanamıyorum. Her şey çok iyiymiş, bunun göstergesi olarak faiz düşüyor, borsa yükseliyormuş, dolar son ayların en düşük seviyesindeymiş ve en önemlisi artan açıklar da abartılıyormuş!
İçeriden almadan çıkmayacak
Sonuç 1: Bu ülkede içeriden ve dışarıdan sokulan para zoruyla oluşturulan dalgalara karşı çıkmak her ne kadar yok olmayı göze almak olsa bile, yaratılan suni Avrupa Birliği (AB) gündemine nasıl sonuna kadar karşı çıktıysam, her ne olursa olsun çizilen bu yalan dünya tablosuna da sonuna kadar karşı durmak istiyorum. Sorarım bu arkadaşlara; ülkemizde insanların yüzde kaçının öve öve bitiremediğiniz o finans piyasalarında parası var? Daha açıkçası yaşadığımız yalancı baharın reel anlamda bu toplumun ne kadarına etkisi var?
Değerli dostlar, bu arkadaşlara ne kadar olduğunu ben söyleyeyim; bu ülkede öve öve bitiremedikleri finans piyasalarından yararlananların sayısı yüzde 5’den az. Gerisi emeğiyle yaşayan ve sizin makro ekonominin ana göstergesi olarak algıladığınız ve algılattığınız piyasalardan asla yararlanamayan insanlar. Onların dünyası sizin dünyanız gibi sıcak parayı basınca şişen sanal bir yapıdan ibaret değil.
İşin kötüsü hükümet de sıcakçılar gibi bir algılama ve düşünceye sahip. Başbakan çıkıp açıklama yapıyor; borsa 48.000 olacak diye. Yabancı kurumların bu ay sokup gelecek ay dışarı çekecekleri bir para girişi ile borsa patlasa, dolar 1.30’lara gerilese sokaktaki işsiz iş bulabilecek mi? Tam tersi işsiz daha uzun süre işsiz kalacak. Sıcak para giderken içeriden de götüreceği gibi suni olarak düşen kur ihracat yapıp ayakta kalmaya çalışanları vuracak.
Sonuç 2: Sizin yükselen borsanız, düşen kurunuz, halkın yüzde 95’ine hiçbir şey katmadığı gibi tam tersi onların hakkını da emerek çıkacak. Yukarıda anlattıklarım işin bir kısmı. Bir de reel sektörün ana damarının elimizden kayması gibi daha hazin bir bölüm var. Bu konuda da ben o modaya uymayacağım, daha önce yazmama rağmen bir kez daha yazacağım, birileri uyanana kadar bir kez daha yazacağım, hatta son yazım bile olsa bir kez daha yazacağım, mali sektörü olmayan bir ülkenin ana hayat damarı kopmuş demektir!
Nedenine gelince. Bu noktada sizlere bazı detayları hatırlatmak ve sonrasında bazı sorular sormak istiyorum. Önemli Türk bankalarının yabancı sermayeli kuruluşlara satış detayları:
* TMSF elindeki Sitebank'ı Yunan Novabank'a sattı.
* TEB'in yüzde 50'si Fransız BNP'ye satıldı.
* Yapı Kredi, TMSF tarafından Unicredito-Koç ortaklığına satıldı.
* Dışbank, Fortis'e satıldı.
* Garanti Bankası'nın kontrol hissesinin yarısı GE Finance'a satıldı.
* C Bank'ın kontrol hissesinin tamamı İsrail Bank Hapoalim'e satıldı.
* Finansbank, Yunan NBG'ye satıldı.
* Tekfenbank, Yunan EFG'ye satıldı.
* Denizbank, Dexia'ya satıldı.
* Şekerbank'ın kontrolü Kazakistan'dan Bank Turan'a geçti.
* Adabank, bir Kuveyt finans kuruluşuna satıldı.
* MNG Bank, Hariri ailesine satıldı.
* Akbank’ın yüzde 20’si Citibank’a satıldı ve Oyakbank satış için vitrinde, kamu bankaları özelleştirme kuyruğunda.
Bu detaylar sonrası yeniden sormak istiyorum:
1- Mali sektörü olmayan bir ülke nereye gidebilir?
2- Reel sektörü mali sektörün fonladığı gerçeğini dikkate alırsak; parasının kontrolünün tamamen yabancıların eline geçtiği bir ülkenin, reel sektörünün rekabet etme kapasitesi ve gelişme kapasitesi de kontrol altına girmez mi?
3- AB ülkelerindeki firmalarla Gümrük Birliği içinde zaten haksız rekabete muhatap olan Türk firmaları, Avrupa kökenli bankaların kredi musluklarını kapattıkları bir ortamda, daha büyük bir haksız rekabete maruz kalmazlar mı?
4- AB ülkelerinde bankacılıkta yabancı payı neden düşük? Neden düşük kalması için özen gösteriliyor?
Tarih bugünleri yazacak
Sonuç 3: Bırakın bu “borsa yükseldi” masallarını da halkın ekonomisine bakın. Ülke altımızdan kayıyor ve birileri bu kayışı gölgelemek için para koyup trend yaratmak dahil her şeyi yapıyorlar. Tarih bu günleri yazacak. Ülkede üreten kesimin nasıl düşük kur, haksız Gümrük Birliği rekabeti, elden giden ve bir daha asla kredi üretmeyen bankalar gibi gerçekler altında ezildiğini, yok edildiğini yazacak.
Son söz: Bu ülkede gerçekleri görebilen kimse kalmadı mı? Ülkenin mali sektörü elimizden kaydı, reel sektör can çekişiyor, kamunun en önemli varlıkları satıldı, kendi topraklarımız üstünde finansal-entellektüel ve askeri-endüstriyel bütün yapıların dışına itildik ve hala birileri çıkıp “uçuyoruz” diyor. Uçuyoruz ama uçurumdan aşağıya doğru, lütfen artık görün bu acı gerçeği.