TÜRKİYE EKONOMİSİ

8 yanıt dizini görüntüleniyor
  • Yazar
    Yazılar
    • #43957
      inanç şinel
      Katılımcı

      arkadaslar Türkiye ekonomisi üzerine her türlü bilgiyi burda paylaşabiliriz.

    • #51718
      inanç şinel
      Katılımcı

      Halk Bankası blok satılırsa Türkiye’nin ekonomik omurgası kırılacak
      13.01.2007 / Yiğit Bulut / Yorum      , referans gazetesi

      Halk Bankasının satılması ile ilgili internetten gelen imzasız bir mesajda çok ilginç detaylar var, bazılarını alıntılar halinde aktarayım: “2001 krizini hatırlarsanız Halkbank, diğer kamu bankaları gibi ikinci el piyasadan yüksek faizle borçlanmak zorunda kaldı. Özel bankaların likidite sıkışıklığından etkilenmiş ve krizin patladığı an, Halkbank’ın durduğu an olmuştu. Daha sonraki dönemlerde, Pamukbank’ın satılamaması sonucu Halkbank, temizlenmiş Pamukbank’ı da devralıp bir tür bireysel müşteri kitlesini portföyüne eklemiş oldu. Gelelim realiteye, bu bankayı blok olarak tamamen yerli sermayenin alması zor. Esasında bankacılık sektörü uzunca bir zamandır başka sektörlerden sermaye çekmiyor. Böylesi bir durum ilginç olurdu.”

      Değerli dostlar, yukarıdaki satırları kimin yazdığını bilmiyorum, imzası yok. Belki de konu hakkında yazılan bir raporun parçası ve bazıları işine geldiği şekilde bu bölümleri kesip internet ortamında yayıyor. Halk Bankası hakkında kamuoyunda yapılan dezenformasyon, bankanın ne kadar önemli ve ekonomik sistemin şifrelerini ele geçirme açısından ne kadar hayati olduğunu gösteriyor.

      Ekonominin anahtarı
      Bu tespitler sonrası sizlere banka hakkında bazı bilgiler vermek ve satılması hakkındaki iki tezimi aktarmak istiyorum.

      Halk Bankası hakkındaki detaylar neler?

      İlk etapta resmi veriler:

      * 1933 yılında çıkarılan 2284 sayılı Halk Bankası ve Halk Sandıkları Kanunu ile Türkiye Halk Bankası'nın kuruluş süreci başlamıştır.

      * Bu kanunla ülkemizde kurulmak istenilen mesleki küçük kredi sistemi ikili bir yapı arz eden karma bir sistem olarak düşünülmüştür.

      * Bu sistemde küçük kredi sorununu merkezden yönetecek bir Halk Bankası'nın ve bu bankanın uygun gördüğü yerlerde asli fonksiyonu üstlenecek olan Halk sandıklarının kurulması öngörülmüştür. (Bu aktarım sonrası hemen soralım: Halkbank'ın blok olarak özellikle yabancı bir bankaya satılması yukarıda tarif edilen ruha uygun mu?)

      * Bankaya 1992 yılında bütün aktif ve pasifleriyle birlikte Türkiye Öğretmenler Bankası (Töbank), borç, alacak, mevduat ve taahhütleriyle de 1993 yılında Sümerbank ve 1998 yılında Etibank devredilmiştir.

      * Emlak Bankası faaliyetlerini yürütemediği gerekçesiyle Ziraat Bankası'na  devredilmiş, 12 Kasım 2001 tarihinde Emlak Bankası'nın 96 şubesi ise personeli ve bilançosuyla birlikte Ziraat Bankası'dan Halk Bankası'na devredilmiştir.

      * 2004 yılının ikinci yarısında Pamukbank, Halk Bankası'na devredilmiş, devir işlemleri ise 17 Kasım 2004 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır.

      Bunlar “resmi veriler”, peki haber kaynakları konu hakkında ne diyor?

      * 2001 krizinin ardından finansal yeniden yapılandırmaya tabi tutulan bankada 5.5 yıllık dönemde krediler yüzde 679, özkaynaklar ise yüzde 234 arttı.

      * 2001 yılında 1 milyar 174 milyon YTL olan bankanın toplam kredileri, 2006 temmuz sonuna gelindiğinde 9 milyar 142 milyon YTL'ye çıktı.

      * Bankanın 943 milyon YTL düzeyinde bulunan özkaynakları da 3 milyar 148 milyon YTL'ye yükseldi. Aynı dönemde 15 milyar 349 milyon YTL düzeyinde olan toplam aktifler 31 milyar 784 milyon YTL'ye çıkarken, burada yaşanan artış da yüzde 107 olarak ölçüldü.

      * Toplam mevduat artışı ise yüzde 149 olarak hesaplanırken, bankanın mevduatı 10 milyar 238 milyon YTL'den 25.5 milyar YTL'ye yükseldi.

      * 555 şube ve 6.4 milyon müşterisi ile şube ağı açısında Türkiye'nin 4'üncü büyük bankası unvanına sahip bankanın, özellikle KOBİ ve esnaf kredilerinde uzmanlığı bulunuyor.

      * Tabiri caizse Türkiye’nin orta ve küçük ölçekli ekonomik dokusunun anahtarı, Halk Bankası'nın kasasında gizli ve alıcılar buna da sahip olacaklar.

      Kesinlikle blok satılmamalı

      Değerli dostlar,

      Tespitler sonrası gelelim tezlerime.

      Tez 1: Halk Bankası kesinlikle blok satılmamalı. Bir kısmı Türk halkına halka arz yöntemiyle devredilmeli. Bu süreçte ekonomide büyük aktör olan sivil toplum örgütleri de yer alabilirler.

      Tez 2: Eğer ille de blok satılacaksa; burasının ekonomimizin bel kemiği olduğu bilinerek ona göre bir fiyat belirlenmeli. Bu noktada bu tezi fiyatı net olarak ortaya koyabilmek için detaylandırmak istiyorum:

      A- Tüpraş’ın Zorlu’ya toplam 2 milyar dolarlık bir değerle satıldığı ihale öncesinde ve sonrasında bu işleme gerek gazetelerde gerekse TV’lerde en şiddetli muhalefeti gösterdim. Tezim çok açıktı; Tüpraş en az 6.5 milyar dolar ederdi. Bazılarına göre 2 milyar dolar mükemmel bir fiyattı. Sonuçta Tüpraş 8.3 milyar dolarlık bir değere satıldı.

      B- Türk Telekom için satılmasın ama ille de satılacaksa değeri en az 10-12 milyar dolar eder tezimi defalarca aktardım. Bazı arkadaşlar yine çok eğlendiler. Türk Telekom 13 milyar dolara satıldı.

      C- Bunları yazmamın sebebi ne olduğunu hatırlatmak değil. Sebebi alıcıların genelde Türk kamuoyunu yanıltarak, fiyatları düşük tutma çabalarının unutulmaması. Peki ne eder? Olaya bütün bu denklemler eşliğinde bakınca taban fiyatı Akbank ve İş Bankası piyasa değerlerinin ortalamasından başlamalı ve alıcının iştahına göre yukarı gitmeli. “Tam olarak ne kadar” derseniz; Taban fiyat 12-12.5 milyar dolardan oluşmalı ve alıcının iştahına göre yukarı gitmeli. Bir daha ifade edeyim; ille de blok satılacaksa sattığımız kontrol sağlayan pay için alacağımız para 12-12.5 milyar dolar tabanından başlayarak pazarlık edilmeli.

      Sonuç: Halk Bankası Türk ekonomisinin DNA’sının gömülü olduğu bir toprağı satmak gibidir. Bu gerçeği bilerek, sizlere çağrım; gelin malımıza sahip çıkalım.

      Not: Halk Bankası bu kafada ve onların istedikleri fiyatta satılırsa (alıcıyı da tahmin ediyorum); kendi adıma konuşuyorum, sokağa çıkıp fiziki eylem yapmak dahil bütün demokratik haklarımı kullanacağım. Sizleri de çağırıyorum.

    • #51719
      ozan
      Katılımcı

      buda  madalyonun  diğer bilinmeyen  ve dikkat  cekmeyen  yuzu…Henüz  tam olarak  kendi tanımca yeteri kadar araştırma  sonuclarına  ulaşamadım ama  sizlerdende  yardım bekliyorum

      ASIL DEGERI 9 (DOKUZ) TRiLYON DOLAR DiKKAT 9 MiLYAR VEYA 9 MiLYON DEGiL 9 TRiLYON DOLAR… ABD SADECE 40 KIRK MiLYON DOLARA KAPATACAK. YAZIKLAR OLSUN…. KAPTIRANA,

      VERENE ALTI USTU BIR MAIL GONDERMEKLE BU IS OLMAZ DIYE DUSUNMEYIN LUTFEN. VATANINI SEVEN HERKESE GONDERELIM, HEPINIZIN BILDIGI GIBI ETIBANK OZELLESTIRILECEK (VE ALICISI AMERIKA…) VE BOR ISLETMELERI ETIBANK BUNYESINDE. KONULAN FIYAT NEDIR 40 MILYON$. LUTFEN BIR DAHA OKUYUN VE LUTFEN HERKESE ILETIN…LUTFEN…

      Onemli !!!!!!!!!!!!!!!!! Borla calisan araba uretildi, Turkiye kiskacta. Arabayi bor madeniyle calistiracak patentli 600 proje oldugu ortaya cikti. Turkiye, dunya rezervinin yuzde 70`ine sahip ve uluslararasi teroristler Turkiye uyanmadan bu kaynagi ele gecirmeyi planliyor. yollamıs¸ olsan bile tekrar yolla………..

    • #51720
      inanç şinel
      Katılımcı

      Türkiye'de 'yalancı bahar' yaşanıyor
      19.02.2007 / Yiğit Bulut / Yorum     

      Son birkaç günlük soğuk dalgası gelmeden önce, evden çıkarken gördüğüm manzarayı tarif etmek istiyorum. Çiçekler zamanından önce açmış, ağaçlar filiz vermeye başlamış, kuşlar ötüyor, hava sıcak. Kısacası bahar gelmiş. Gördüğüm manzara beni ekonomide yaşadığımız “dışarıdan girişe dayalı bahar” tablosunu düşünmeye itti. Özel sektör ve vatandaş süratle döviz borçlanıyorlar, döviz makro dengelerden kopuk bir şekilde sadece dünyadaki fazla paranın spekülatif girişi ile düşüyor, cari açık rekor üstüne rekor kırıyor, dış politikada tarihin en ağır darbelerini alıyoruz ama sıcak paraya dayanan “biz yaptık” havası içinde olanlar asla algılanmıyor.

      Kısacası durumumuz doğadan farklı değil. Biz de yalancı baharı yaşıyoruz.

      Değeri dostlar, yukarıdaki tablo doğadan yola çıkarak vardığım bir benzetme.

      Peki genel algılama yalancı bahar etkisiyle kayıyor da yıllarını bu işe vermiş bazı arkadaşlar özellikle basın mensupları ve bazı uzman akademisyenler gidişi nasıl göremiyorlar? Hatta durumu o kadar abartıyorlar ki, bazılarının kamuoyunun karşısına çıkıp yaptıkları yorumlara inanamıyorum. Her şey çok iyiymiş, bunun göstergesi olarak faiz düşüyor, borsa yükseliyormuş, dolar son ayların en düşük seviyesindeymiş ve en önemlisi artan açıklar da abartılıyormuş!

      İçeriden almadan çıkmayacak
      Sonuç 1: Bu ülkede içeriden ve dışarıdan sokulan para zoruyla oluşturulan dalgalara karşı çıkmak her ne kadar yok olmayı göze almak olsa bile, yaratılan suni Avrupa Birliği (AB) gündemine nasıl sonuna kadar karşı çıktıysam, her ne olursa olsun çizilen bu yalan dünya tablosuna da sonuna kadar karşı durmak istiyorum. Sorarım bu arkadaşlara; ülkemizde insanların yüzde kaçının öve öve bitiremediğiniz o finans piyasalarında parası var? Daha açıkçası yaşadığımız yalancı baharın reel anlamda bu toplumun ne kadarına etkisi var?

      Değerli dostlar, bu arkadaşlara ne kadar olduğunu ben söyleyeyim; bu ülkede öve öve bitiremedikleri finans piyasalarından yararlananların sayısı yüzde 5’den az. Gerisi emeğiyle yaşayan ve sizin makro ekonominin ana göstergesi olarak algıladığınız ve algılattığınız piyasalardan asla yararlanamayan insanlar. Onların dünyası sizin dünyanız gibi sıcak parayı basınca şişen sanal bir yapıdan ibaret değil.

      İşin kötüsü hükümet de sıcakçılar gibi bir algılama ve düşünceye sahip. Başbakan çıkıp açıklama yapıyor; borsa 48.000 olacak diye. Yabancı kurumların bu ay sokup gelecek ay dışarı çekecekleri bir para girişi ile borsa patlasa, dolar 1.30’lara gerilese sokaktaki işsiz iş bulabilecek mi? Tam tersi işsiz daha uzun süre işsiz kalacak. Sıcak para giderken içeriden de götüreceği gibi suni olarak düşen kur ihracat yapıp ayakta kalmaya çalışanları vuracak.

      Sonuç 2: Sizin yükselen borsanız, düşen kurunuz, halkın yüzde 95’ine hiçbir şey katmadığı gibi tam tersi onların hakkını da emerek çıkacak. Yukarıda anlattıklarım işin bir kısmı. Bir de reel sektörün ana damarının elimizden kayması gibi daha hazin bir bölüm var. Bu konuda da ben o modaya  uymayacağım, daha önce yazmama rağmen bir kez daha yazacağım, birileri uyanana kadar bir kez daha yazacağım, hatta son yazım bile olsa bir kez daha yazacağım, mali sektörü olmayan bir ülkenin ana hayat damarı kopmuş demektir!

      Nedenine gelince. Bu noktada sizlere bazı detayları hatırlatmak ve sonrasında bazı sorular sormak istiyorum. Önemli Türk bankalarının yabancı sermayeli kuruluşlara satış detayları:

      * TMSF elindeki Sitebank'ı Yunan Novabank'a sattı.

      * TEB'in yüzde 50'si Fransız BNP'ye satıldı.

      * Yapı Kredi, TMSF tarafından Unicredito-Koç ortaklığına satıldı.

      * Dışbank, Fortis'e satıldı.

      * Garanti Bankası'nın kontrol hissesinin yarısı GE Finance'a satıldı.

      * C Bank'ın kontrol hissesinin tamamı İsrail Bank Hapoalim'e satıldı.

      * Finansbank, Yunan NBG'ye satıldı.

      * Tekfenbank, Yunan EFG'ye satıldı.

      * Denizbank, Dexia'ya satıldı.

      * Şekerbank'ın kontrolü Kazakistan'dan Bank Turan'a geçti.

      * Adabank, bir Kuveyt finans kuruluşuna satıldı.

      * MNG Bank, Hariri ailesine satıldı.

      * Akbank’ın yüzde 20’si Citibank’a satıldı ve Oyakbank satış için vitrinde, kamu bankaları özelleştirme kuyruğunda.

      Bu detaylar sonrası yeniden sormak istiyorum:

      1- Mali sektörü olmayan bir ülke nereye gidebilir?

      2- Reel sektörü mali sektörün fonladığı gerçeğini dikkate alırsak; parasının kontrolünün tamamen yabancıların eline geçtiği bir ülkenin, reel sektörünün rekabet etme kapasitesi ve gelişme kapasitesi de kontrol altına girmez mi?

      3- AB ülkelerindeki firmalarla Gümrük Birliği içinde zaten haksız rekabete muhatap olan Türk firmaları, Avrupa kökenli bankaların kredi musluklarını kapattıkları bir ortamda, daha büyük bir haksız rekabete maruz kalmazlar mı?

      4- AB ülkelerinde bankacılıkta yabancı payı neden düşük? Neden düşük kalması için özen gösteriliyor?


      Tarih bugünleri yazacak
      Sonuç 3: Bırakın bu “borsa yükseldi” masallarını da halkın ekonomisine bakın. Ülke altımızdan kayıyor ve birileri bu kayışı gölgelemek için para koyup trend yaratmak dahil her şeyi yapıyorlar. Tarih bu günleri yazacak. Ülkede üreten kesimin nasıl düşük kur, haksız Gümrük Birliği rekabeti, elden giden ve bir daha asla kredi üretmeyen bankalar gibi gerçekler altında ezildiğini, yok edildiğini yazacak.

      Son söz: Bu ülkede gerçekleri görebilen kimse kalmadı mı? Ülkenin mali sektörü elimizden kaydı, reel sektör can çekişiyor, kamunun en önemli varlıkları satıldı, kendi topraklarımız üstünde finansal-entellektüel ve askeri-endüstriyel bütün yapıların dışına itildik ve hala birileri çıkıp “uçuyoruz” diyor. Uçuyoruz ama uçurumdan aşağıya doğru, lütfen artık görün bu acı gerçeği.

    • #51721
      inanç şinel
      Katılımcı

      Sevişecek bekâr eleman aranıyor…

      Genç okurlar sık sık sorar…
      “Kimleri okursunuz?”
      “Hangi yazarları tavsiye edersiniz?”

      Küçük ilanları tavsiye ederim.

      Kendileri “küçük” tür ama, “büyük” manzarayı anlatırlar bize…
      Bizzat vatandaş tarafından yazıldığı için “hayatın gerçeği” dir.
      Sağlam fikirler verir, nasıl bir ülkede yaşadığımız hakkında.

      Mesela… “Otopark işinde 5 yıl deneyimli, kefil verebilecek eleman aranıyor” demiş bir tanesi.
      Manzara budur.
      “İşsizlik azaldı” deniyor ama, otopark kahyalığı için bile “kıdem”
      ve “torpil” gerekiyor bu ülkede.

      “Dershanemize acilen Türkçe öğretmeni alınacak, stajer olabilir” demiş biri.
      Hakikaten acil.
      Stajer yazmalarından belli.

      “Yeni açılacak pastanemize tecrübeli garson aranıyor, görüşmeler gizli tutulacaktır…”
      Sanırsın MİT'e alıyor garsonu.

      “Çay ve kahve yapmayı bilen aşçı aranıyor…”
      Bilmeyeni var demek ki.
      “Sulu yemekten anlayan dönerci aranıyor.”
      Ya “zeytinyağlı döner” icat etti…
      Ya da “dönerci yevmiyesiyle bütün mutfağı sana yıkacağım, haberin olsun” demenin kibarcası…

      “Hastanemize tam gün çalışacak, tecrübeli beyin cerrahi uzmanı alınacaktır.”
      İster misin Gazi Yaşargil başvursun…

      Ama en güzeli şu:
      “Yeni kurulan hastanemiz için nöroloji, göz, genel cerrahi, plastik cerrahi, dermatolog, dahiliye, çocuk, kadın doğum, kardiyoloji, radyoloji, fizik tedavi, anestezi uzmanları ile ameliyat ve yoğun bakım hemşireleri aranmaktadır.”
      Ha gayret!
      Geriye kaldı, üç nal, bir at.

      “Telefona bakacak bekâr ve fiziği düzgün bayan aranıyor.”
      Evli ve paçozlar telefona iyi bakamıyor, malum.
      “28 beden, 1.65 veya 1.70 boylarında sekreterlik yapabilecek eleman alınacaktır.”
      Oha!
      “Evinden çalışacak tecrübeli veya tecrübesiz sohbet operatörü bayanlar aranıyor.”
      Ön sevişme şartı yok yani.
      Tecrübesiz de kabul.

      “Üniversite mezunu, halkla ilişkilerde en az 5 yıl deneyimi olan, yabancı dil bilen, diksiyonu düzgün, otomobil ehliyeti sahibi, yurtiçinde seyahat engeli olmayan erkek eleman aranıyor.”
      Beni tarif etmiş adam…
      Aradım telefonla.
      Maaş 500 lira.
      Artı yemek.
      Pazarlamacı.

      Şuna bayıldım…
      “Büyükbaş hayvanların çiftlik işinden anlayan aile alınacak… Ciddi olanlar arasın.”
      İnekler karakter sahibi çünkü.
      Hoşlanmazlar yılışıklardan.

      Şöylesi bile var…
      “Ülke sorunlarının çözümü ile ilgili araştırmalar yapmak üzere kurulmakta olan araştırma kurumunun yönetiminde yeralacak, araç kullanabilen asistan alınacaktır…”
      Benim anladığım şu…
      Şoför alacaklar!
      Arada bir arka koltuktan “ülke sorunlarının çözümü” için soracaklar,
      “ne olacak bu memleketin hali?”

      Bugün pazar…
      Vakit bol.
      Açın, okuyun küçük ilanları. Memleketin halini merak ediyorsanız, hepinize tavsiye ederim.

      yılmaz özdil , sabah gazetesi

    • #51722
      inanç şinel
      Katılımcı

      Buğday…

      Nevşehir'de 10 bin çiftçiye haciz geldi.
      Kırıkkale'de 2 bin çiftçiye haciz geldi.
      Erzurum'da 11 bin çiftçiye haciz geldi.
      Kars'ta 3 bin çiftçiye haciz geldi.
      Konya, Karaman, Aksaray ve Niğde'de 40 bin çiftçiye haciz geldi.
      Balıkesir'de 3 bin çiftçiye haciz geldi.
      Adana'da 8 bin çiftçiye haciz geldi.
      Gelen gelene…

      Niye?

      Sene 1990…
      Buğdayın kilosu 55 kuruş.
      Sene 2007…
      Buğdayın kilosu 35 kuruş.
      E haciz gelir tabii.

      Dün, 2 kilo buğday satıp, 1 litre mazot alabilen çiftçi… Bugün, 5.5 kilo buğday satıp, 1 litre mazot alamıyor.

      Sadece mazot olsa, gene iyi.
      Ekim, Kasım… Buğdayı ekerken, DAP gübresi atması lazım. Atabildi mi? Atamadı.
      Çünkü pahalı.
      Şubat… Ekinler 10 santim kadar oldu. Yabani otlar çıktı. Ot ilacı atması lazım. Atabildi mi? Atamadı. Atamaz. Pahalı.
      Gelecek ay, Nisan, olmadı Mayıs… Nitrat gübresi atması lazım. Atabilecek mi? Atamayacak. Bir çuval nitrat, 24 lira. Düşün tarlayı.
      Hasat geldi… Haziran, Temmuz.
      Gereğini yapamadığı için 1 dekar tarladan, en fazla 200 kilo buğday alacak.
      Gereğini yapabilseydi, 1 dekar tarladan, 1 ton buğday alacaktı.
      Avrupalı alıyor.

      Diyelim ki, gereğini yaptı… Atılması gerekeni attı, 1 dekar tarladan, 1 ton buğday aldı.
      O çiftçi ayvayı yedi!
      Niye?
      Gereğini yapıp, 1 ton buğday almak için, 450 lira masraf yapması gerekiyor.
      Kaça satacak 1 ton buğdayı?
      350 liraya.
      Ton başına 100 lira içerde.

      E haciz gelir tabii.

      Peki ne yapılabilir?
      Mesela…
      Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Ankara'da Polatlı'da, pilot bölge seçti.
      Çiftçiye, 700 bin lira destek verdi…
      Verim, 64 milyon lira arttı.

      1 koydu… 90 aldı.

      O halde…
      İçinde cevabı olan soru şudur:
      Oy deposu varoşa, şakır şakır bedava bulgur dağıtmasını bilenler…
      Buğday deposu Anadolu'ya üç kuruş fazla vermeye neden kıyamıyor?

      Endişeleniyorum…
      Çünkü hasat zamanı seçim var.
      Bu gidişle… Köylüden alıp, varoşta dağıtacak bulgur bulamayacaklar!

      yılmaz  özdil

    • #51723
      inanç şinel
      Katılımcı

      Et, süt…

      Türkiye'de bir işçi, bir kilo et alabilmek için ne kadar çalışmak zorunda?
      2 saat 48 dakika.
      Almanya'da?
      27 dakika.

      Türkiye'de bir işçi, bir litre süt alabilmek için ne kadar çalışmak zorunda?
      22 dakika.
      Belçika'da?
      2 dakika.

      Gazeteler, “işçi” sendikalarının araştırmalarına küçücük de olsa yer verdiği için, bu tür kıyaslamalı rezaletleri öğrenebiliyoruz… Ama aynı gazeteler, “köylü”nün feryadına kulak vermediği için, gözden kaçırılan rezaletler de var. Örneğin…

      Bir litre sütü kaça satıyor köylü?
      40 kuruşa.
      Markette kaça satılıyor?
      1 lira 69 kuruşa.

      Yüzde 400'den fazla… Kâra bak!

      Pet şişede bir litre su kaça?
      50 kuruşa.
      Yani?
      Yani köylü, sattığı bir litre sütün karşılığında bir litre su alamıyor… Köylünün sütü, sudan bile ucuz bu ülkede.

      Ete bakalım…
      Dananın kilosunu kaça satıyor köylü?
      7 liraya.
      Biz kaça alıyoruz?
      Kuşbaşı 20, bonfile 30.

      Yüzde 300, yüzde 400.

      Bitmedi…
      Kasaba gidip, ne diyorsunuz hep?
      “Bana yağsız dana eti ver.”
      Hepimiz, dana eti istiyoruz.
      “Bana inek eti ver” diyen var mı?
      Ben duymadım.

      Peki, kim yiyor bu inekleri?

      Cevap maalesef şu…
      Köylüden 1 yaşındaki dananın kilosunu 7 liraya alıyorlar… 10 yaşındaki, artık süt vermeyen ineğin kilosunu da 5 liraya alıyorlar.
      Birleştir… Ortalaması, 6 lira.
      Sonra da, hepsini birden “dana eti” diye kakalıyorlar.

      Böylece kâr, yüzde 500'e çıkıyor!

      Hem canına okuyorlar köylünün, etini sütünü yok pahasına elinden alıyorlar…
      Hem de, “bu köylü cahil, verimli üretim yapamıyor” diyerek, yurtdışından canlı hayvan ithal etmek istiyorlar…
      Gübrede, tohumda yaptıkları gibi.

      Resmen bitiriliyor köylü.
      Yok ediliyor.
      Buğdaya, pancara, pamuğa gir…
      Aynı.
      Onun için hapislere düşüyor köylü… Onun için haciz yiyor. Onun için traktörünün borcunu ödeyemiyor. Onun için satıyor tarlasını, bahçesini.
      Kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydi burası… Şimdi artık köylüsü bile kendi kendine yetemiyor.

      Dikkatinizi çekerim…
      Sürekli “köylü, köylü” diyorum… Belki siz “şehirli” olduğunuz için üstünüze alınmıyor olabilirsiniz.
      Alınsanız iyi olur.
      Çünkü köylü ne kadar küçülürse, sizin yediğiniz kazığın boyu da o kadar büyüyor.

      yılmaz özdil

    • #51724
      inanç şinel
      Katılımcı

      Morgıç gıç ister…

      Ayağımız mı sıkıyor, nedir…
      ABD'de yüz senedir tıkır tıkır işleyen morgıç sistemi, Türkiye'de morgıç kanunu çıktıktan bir hafta sonra iflas etti!

      Özüne bakarsak…
      Yen carry trade'i kapanıyor olabilir. Esas olarak problem, margin call'lardan kaynaklanıyor da olabilir. Ya da gelişmeler olsa olsa, hedge fonların aynı pozisyona daha iyi seviyeden dalmasına yardımcı olabilir… Veya, kredi spreadleri kademeli olarak yükselmeye devam ederse, FED faizleri beklenenden hızlı inebilir… Bunu gören hedge fonları, Yen'deki short pozisyonlarını hemen boşaltabilir de, diyebiliriz.

      Ama bunu böyle dersek…
      Dişinden tırnağından arttırıp, asgari ücretiyle 2 oda 1 salon almayı hayal eden triko işçisi İbrahim'e pek faydası olmaz.

      Dolayısıyla finansal ukala dümbelekliğini bırakıp, Türkçe konuşalım…
      “En saf alıcı teorisi” deniyor buna.

      Sene 1929…
      Suikaste kurban giden ABD Başkanı Kennedy'nin babası Joseph Kennedy, Wall Street'in en büyük yatırımcılarından biriydi. Bir gün yürüyerek işe gidiyor… Ayakkabısını boyatmaya karar veriyor. Koyuyor ayağını, boyacı tezgahına… Bir yandan laflıyorlar. Boyacı diyor ki, “borsada acayip para var abi, son aylarda müthiş kazandırıyor…” Bunu duyan Kennedy, içinden diyor ki, “boyacı bile borsadan para kazanıldığını düşünüyorsa, bu iş bitmiş, başka alacak kimse kalmamıştır…” O gün, elinde hisse senedi olarak ne var, ne yok, satıyor… Bir hafta sonra, tarihe “kara perşembe” olarak geçen 1929 krizi patlıyor. Borsa'daki hisse senetleri, tuvalet kağıdı oluyor. Sıfırı tüketenler gökdelenlerden falan atlıyor… Kennedy ailesi ise, “en saf alıcı” yı farkettiği için, servetini koruyor.

      Sebepleri çok farklı tabii ki.
      Ama biraz da eğlenelim dersek…
      Amerikalılar şöyle düşünmüş olabilir:
      “Gıçında donu olmayan Türkler bile, asgari ücretiyle ev sahibi olabileceğine inandırılıyorsa, bu iş bitmiş kardeşim…”

      Yılmaz ÖZDİL , Sabah Gazetesi

    • #51725
      inanç şinel
      Katılımcı

      Tespih…

      Türkiye'nin en zengin insanı kim?
      Satan.

      Evet, Türkiye'nin en zengin insanı, malını mülkünü yabancıya satan bir işadamı.

      Halbuki, dünyanın hangi gelişmiş ülkesine giderseniz gidin, o ülkenin en zengin insanı, mutlaka “üreten” işadamıdır.
      Bizde, satan.

      O yüzden, kamuya ait arazi elin Arap'ına satılınca bütün gazetelerimize mutluluk verici, müjde dolu kelimelerle manşet oldu…
      “Türkiye kazandı…”
      “Burma bilezik…”
      “Şeyh bereketi…”
      Neden mutluyuz? Sattık çünkü.

      Milletin malını mülkünü sattıkları zaman, seviniyor bu ülkenin basını… Hele yabancıya satıldıysa, ayakta alkışlıyor. Alkışlamayana da kızıyorlar… İlla sevineceksin.

      Hatırlarsınız… Bizim şakşakçı gazeteciler, Türk Bankası'nı satın alan Yunan Bankası'nı gezmeye gitmişlerdi… Adamlar da, duvarlarındaki “Türk kafasını ezen Yunanlı” tablolarını göstermişti bunlara… Gık dememişlerdi… Ben de “aferin” demiştim.
      Kızdılar… Ahlaksız falan dediler bana.
      Meslekten atılmamı isteyen bile oldu.

      Şimdi aynı tayfanın yeni bir marifeti ortaya çıktı… Gene “tablo” ile alakalı.

      Bizim Merkez Bankası'nın kasasında 800 adet tablo var. Kuruluş yıldönümü vesilesiyle bir sergi açıldı. Bu tablolar sergileniyor.
      E gazeteciler gitmiş tabii.
      Bakmışlar bakmışlar tablolara… Sonra da, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'a ne demişler biliyor musunuz?
      “Bunları satsak, kaç dolar eder?”

      Basına bak!
      Gezdir Topkapı'yı…
      Kaşıkçı'ya müşteri getirsinler.

      Ama böyle bitmiyor hadise…
      Gazeteciler pişmiş kelle gibi sırıtırken, Merkez Bankası Başkanı lafı ağızlarına sokmuş… Demiş ki:
      “Sanatın değeri, parayla ölçülmez. Üstelik, bu tablolar çocuklarımıza kalacak. Babadan kalma tespihi sat, döner ye, olmaz! Çalış, kazan, öyle ye.”

      Tekrar yazayım…
      “Sanatın değeri, parayla ölçülmez. Üstelik, bu tablolar çocuklarımıza kalacak. Babadan kalma tespihi sat, döner ye, olmaz! Çalış, kazan, öyle ye.”

      Kendisine teşekkür ediyorum.
      Ve…
      Gazete yöneticilerine bir önerim var. Merkez Bankası Başkanı'nın bu lafını alın, çerçeveletip, ekonomi servislerine asın!
      Memleketin içine düştüğü “tablo” yu anlamıyorlar… Belki bu lafı göre göre, ne demek istediğini anlarlar.

      yılmaz özdil

8 yanıt dizini görüntüleniyor
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.