şiir sayfası

  • Bu konu 99 yanıt içerir, 14 izleyen vardır ve en son 17 yıl 6 ay önce Eren Kıyan tarafından güncellenmiştir.
99 yanıt dizini görüntüleniyor
  • Yazar
    Yazılar
    • #43025
      ERTEKİN
      Katılımcı

      YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

      Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
      Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
      Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
      Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

      İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
      Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
      Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
      Kopmaz kökler salmaktır oraya

      Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
      Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
      Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
      Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

      İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
      Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
      İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
      Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

      Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
      Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
      Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
      Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

      Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
      Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
      Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
      Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

      Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
      Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
      Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
      Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.

      ATAOL BEHRAMOĞLU

    • #45310
      pkarakaya
      Katılımcı

      yüreğimden yoruldum
      sürekli maske takanlardan
      içim kan ağlarken
      insanlara gülmekten yoruldum
      çok sinirliyken bile
      sakin olma zorunluluğundan yoruldum
      hıçkırarak ağlamak isterken
      gözyaşlarımı içime akıtmaktan
      delice severken içimden dağlara denizlere
      hoyratça esen rüzgara toprağa kuşlara
      seviyorum diye haykırmak isterken
      susmaktan yoruldum
      yüreğimden yoruldum
      Ruhum yoruldu
      geri dönüşü olmayan bir tüneldeyim
      oyunun adı yaşammış
      başrolde ben
      yardımcı oyuncular sevgi aşk özlem dertler
      senaryo konusu
      herşeye rağmen Mutlu Olma Sanatı

      A.T.

    • #45311
      ERTEKİN
      Katılımcı

      1. şimdi sen olsan…

      ilk sonbahar yağmuruyla oturduk hayli dertleştik
      ben camın önündeydim o arkasındaydı
      sen izmir taraflarında uzakça bir yerdeydin

      dünden bugüne çektiklerin eksilmedi dedi yağmur bana
      eksilmeyecek dedi bugünden yarına
      bir hiçliğin koynunda istifham gibi büyüyeceksin
      sual sorduğun herşey senden sual soracak
      bitirdim sandığın vakit başladığını göreceksın

      yağmurun altında insanlar biçimsizdiler
      şimdi sen olsan ortalık şenlenecekti
      sanki birdenbire ışıklar yanacaktı
      oysa ben içimdeki kandili söndürecektim

      2. gözlerimi kapasam

      gözlerimi kapasam
      akşam
      bir karanlığın dibinden gözlerin ağzıma bakıyorlar
      ellerimi yüzümü yıldızlarla yıkayorum
      saçların boynuma sarılıyorlar

      gözlerimi kapasam
      sen boylu boyunca yanıbaşımdasın
      dişlerinin arasında bembeyaz bir nilüfer
      alevleri bile öpebilirmiş gibi
      güçlü ve gururlu ağzın
      beni öptüğün zaman erkek seni öptüğüm zaman kadın
      yanıbaşımdasın

      gözlerimi kapasam
      senin için bir mısra tasarlasam
      bir renk düşünsem
      başımı senin dizine koyduğumu uyuduğumu düşünsem
      çocuğunmuşum gibi saçlarımı okşadığını
      kocanmışım gibi yakama çiçek taktığını
      bir yağmur şehrin bütün seslerini öldürse
      sen ve ben günün yirmi dört saatını öldürsek
      boğazlasak
      ellerin göğsüme girse avuçlayıp kalbimi koparsa
      sımsıcak ben senin kanına girsem
      kalbine kurulup otursam

      gözlerimi kapasam
      rüzgârın kapıları derhal açılacak
      dağbaşlarının temkinli sessizliğiyle sonsuzluğu dinleyeceğiz
      kendimizi inkâr edeceğiz
      hele inkârımızı büsbütün inkâr edeceğiz
      bütün münkirler günde beş vakit bizi inkâr edecekler
      bir kibrit aydınlığında çatılmış kaşlarını göreceğim
      jiletle çizilmiş gibi keskin
      ince
      içimde kanlı bir ihtilâl kopacak
      dudakların bir akşam üstü dudaklarıma değince
      kadehim kırılacak
      münkirlere müminlere küfredeceğim

      3. iki elin kızıl kanda

      sökülüp
      salkım salkım leylekler gelirse ilkbahar olur
      kül mavinin yanına kirli sarı gelirse
      sonbahar
      sen benim yanıma gelirsen
      kıyamet olur
      bir damla gözyaşı okyanus boşluklarını doldurur
      senin gözyaşların beş kıtayı eritirler
      hünerli ellerin yeni bir dünya yaratırlar
      gözlerimden milyonlarca yıldız çoğaltırsın
      milyonlarca defa bakabilmem için
      geceleri sana bir saniyede
      parmaklarımdan istifhamlar çoğaltırsın
      her ağacın dalına bir istifham asarsın
      ölüme mahkûm eder beni asarsın
      ben tutar seni asarım
      karanlıkta kalmış çocuklara döneriz
      artık ben diye bir şey kalmamıştır
      sen diye bir şey yoktur
      hiç gelmemişe döneriz
      korkarız

      gözlerine baktığım zaman
      sonsuzluğu görebilmeliyim
      parmaklarım dudaklarında dolaşırken
      sonsuzluğa dokunmalı
      konuştuğun zaman
      sonsuzluğun sesini dinlemeliyim
      bir istifham gibi eğilip
      seni bir istifham gibi öpmeliyim
      elimden ne gelirse yapmalıyım
      bir tevrat bir incil bırakmalıyım
      beni bir dağ başına koymalılar
      başıma bir dağ koymalılar
      anama avradıma sövmeliler
      sen duymalısın
      iki elin kızıl kanda olsa
      gelmelisin

      4. sen olmadığın vakit

      sen olmadığın vakit büyük yalnızlığım var
      dalgaların kendilerini taştan taşa vurmaları
      sonbahar yıldızlarının sessiz sedasız çırpınmaları
      ve büyük yalnızlığım var
      biliyorsun hani o
      rüzgârın gözüne karanlık bir yelken gibi açtığım
      içimsıra vahşi bir kadın gibi taşıdığım yalnızlığım

      sen olmadığın vakit o denizde
      şarabım tuzlu bir lezzet kazanıyor
      avuçlarımda bir ateş yanıyor
      bir çift insan gözü
      hırsızı iti uğursuzu
      köpek gözü toz ve toprak
      bir kadeh quantro bir kadeh rom bir kadeh yağmur
      avuçlarımda ve çırılçıplak
      sen olmadığın vakit ben de olmuyorum

      o denizde gördüğüm sen
      benim için bir şarkı söyleyecektin
      hazırdın gitarını bir çocuk gibi dizlerine yatırdın
      kanada'lı üç tayfa tezgâhın içine girdiler
      karanlık kıllı kollarıyla şarkının içine girdiler
      kavga çıktı birbirinin çenesini kırdılar
      o denizde gördüğüm sen
      benim için bir şarkı söyleyecektin
      ağlayacaktın
      görecektim
      sıradan bir şarkı söyleyecektin
      kanada'lı tayfalar kahrolup öleceklerdi
      ben de ölecektim

      5. değil mi ki…

      şehrin üstünde tozlu bir ay silkinmektedir
      mevsim yaz olmuş sonbahar olmuş ne umurum
      değil mi ki o büyük istifham üzerindeyiz
      birbirimizi seviyoruz
      ve sevgimizden şüphe ediyoruz

                                                    Attila İlhan

    • #45312
      I_tuch AXU
      Katılımcı

      “yalnızım çünkü sen varsın”

      “gel” desen gelirdim
      gittiğin uzakta bendim
      dağ gibi bir ihanetten düştüm
      bu kendime son gelişim

      ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime
      kendimi suçüstü yakalıyorum
      ve kentsizliğimin isimsizliğini
      Araz´a uyak düşüyorum
      gözlerime senden düşler sürüyorum
      ıslak bileklerim kan bayramına yatıyor
      bana en büyük tehdit yine ben oluyorum
      sonra bir durağa yaslanıyorum
      sonra bir kente
      ve sen gidiyorsun
      ben kanıyorum
      diyorlar ki “kendini dinleme hiçbir şey söylemiyorsun”
      oysa “gel” desen gelirdim biliyorsun

      yorgun Haliç´e biraz inat
      biraz ihanet bırakıyorum
      ellerinden bir tedirginliği bir tehdidi avuçluyorum
      aklıma düşüyorsun
      düşüyorum
      düşünce
      üşüyorum
      azgın hüzünlerle körlüğüme göçüyorum
      ayrılığın saati kaç geçiyor bilmiyorum
      yalanlarımla bir hiçlikteyim
      beni içinden kaç

      bu kentte her yağmur kendini ağlar
      aklıma düşsen yalnızlık oluyorum
      ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir
      nerde kimi üşüyorsun
      artık kendini yakan bir ateşim
      kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz
      şimdi boş duraklara yaslanıyorum
      boş kentlere
      oysa “gel” desen gelecektim

      gün düşlerime dönüşlerimde
      bakışın içiyor beni gözlerimden
      gövdemi düşürüyorum güz yavrusu duraklara
      uzaklığına uzanıyorum
      sevdiğin sonbahar geçiyor üstümden
      ama artık hiçbir göğü içmiyorsun dudaklarımdan
      yıkılıyorum şarkılara
      “kimseler biliyor”
      yalnızlık dostumdu
      şimdi korkum oluyor
      oysa “gel” desen gelecektim

      artık her şey kımıltısız bir geceye dönüşüyor
      güz artığı saçlarımda oynaşan sensizlik
      göz karana yenik düşüyor en korkak yanlarımdan
      kendimi yitirdikçe sana gidiyorum
      göbek çukurumda sobelere karanlık uyutuyorum
      düş satıcısı ispiyoncu bir ihtiyarın insafına kalıyorum
      uysal yalnızlıklar satın alıyorum
      gülüşümle ödeyerek
      ve içimde yalancı bir katil taşıyorum
      yeni utançlar biriktiriyorum eski günahlarıma
      cüzamlı ruhlar cehennemine gidiyorum ben
      kirli sözlerimi temize çekme
      oysa “gel” desen gelecektim

      gözlerim ihanete ihbar taşıyor
      kuşkulu bir cinayeti fısıldıyor kaşlarına
      sözü namluna sürmelisin şimdi
      en yaralı yanımdan vurmalısın beni
      çünkü uçmak düşmeyi göze almaktır

      avlunda bıraktığım az kullanılmış intiharları deniyorum
      ne vakit nikotinli ellerinden yola çıksam
      susuşuna kan döküyor gözlerim
      sen gözüne çiğ kaçtı sanıyorsun
      oysa bilmelisin Araz´ım
      kimsenin içi görünmez
      ve hiç bulamadıklarını
      asla yitiremezsin
      bak şimdi aramızda sessiz kalıyor
      söylenecek bütün sözler

      her sabah akşam oluyorsun
      alnından ellerine damlıyorsun
      yüzündeki yağmurla iniyorsun kente
      içine dert oluyorsun kentin
      dışına yağmur
      yüreğinde dağılıyor kristal şehirler
      duvarların kan öksürüyor
      ve sen
      başkalarının gözlerini
      yüzümde aramamayı öğreniyorsun
      beni bir durağa yaslıyorsun
      beni bir kente
      gidiyorsun
      oysa “gel” desen gelecektim

      susmak en inatçısı olmaktır yalnızlığın
      en susmakta neydi öyle
      sen en dinlerken
      biliyorum Araz´ım
      insan kendini bulmamalı, hep aramalı
      gittiğin yerden başlıyorum öyleyse
      gece cinnetlerimi de alıp yanıma

      denize bakmayı bilmeyenler
      bir gün mutlaka boğulur
      işte bundandır gözlerinden kaçışlarım

      siz hiç yar saçının bir telinden kendinize gurbet yaptınız mı

      ben şimdi gurbetim
      içimde taşıyorum
      heba olsa da senlerce yılım
      oysa “gel” desen gelecektim

      ömrümden düşürdüğüm sol anahtarlarına takılıyorum hep
      ve hayat yüklü kamyonlar geçiyor üstümden
      şairler ölüdür derler
      inanmıyorum

      en karanlık ceketimi giyiyordum
      ışığa kördüm çünkü
      şimdi ise güneşe ilerliyorum
      dirilmek için

      kimliği paslanıyor eski bir anarşistin
      gecenin kör gözünden utanıyorum
      hadi bana en militan kelimelerle saldır
      batır içime cümlelerini
      beyhude bir dehşet bırak
      hak ediyorum

      gizlilikten ölmek üzere olan bir akrep sızıyor içime
      can kaybından ölüyorum
      cenazemde namaz kılacağım
      zan altındayım
      yalanıma inanıyorum

      yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan
      kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin
      kinim kendime
      susuşum sana
      küsüşüm tüm dünyaya

      üstü kalsın ihanetimin
      “gel” desen gelecektim

      yine bir tren geçiyor içimden
      sen kesiliyorum gülüşümün karşılığı
      saçların bir rüzgarın öyküsünü taşıyor
      görmüyorum söylemiyorsun kırılıyorum
      hiçliğimin etleri yolunuyor şizofrenik bir gecede
      sana bir öykü çıkarıyorum ağzımdan
      süsle beni ey aşk
      geçtiğin yerleri öpüyorum

      yarısı yanık bir aşkın küllerini taşıyorum
      dişlerindeki nikotin tadı terkimde
      sirenler ve ateş hatları içip
      sesini peydahlıyorum kendimden ve kentimden
      ıslak ceplerimi buluyorum el yordamıyla
      yasadışıyım
      tutukla beni gözlerimden

      kalemim bitti yitirdi şiirini şuur
      öldü kanımdaki mürekkep balığı
      solumdaki sise intihar etti intiharlar
      bir aşkı kaça katlayabilirdi ki ezik bir yürek
      yaşamak için geç bir zaman
      ölmek için ise erken

      çok davullu bir senfoni sürçüyor
      dikiş tutmaz ayrılığımda
      kirpiğinden yapılma bir darağacına
      geceyi asıyorum
      yoksun
      bu yağmurlar ıslatmıyor beni
      bir durağa yaslanıyorum sensiz
      gidişinin en sessiz harfinden yırtılıyorum
      “gel” desen gelecektim oysa

      kulaklarımdan bordo denizler dökülüyor
      şimdi herkes biraz sen biraz acı
      göğsümde bir vagon
      gizli sözler batıyor
      fırtınalar çıkıyor üstüme

      şakağımda
      intihar acemisi bir şairin
      delilik provaları
      arkandan uluyan kapılardan
      söküyorum kokunu
      yokluğunu kokluyorum
      yokluğunu yokluyorum

      çöz gözlerimi senden hadi
      ücranda yak bakışımı
      gözlerine bekçi sevdam
      dünden ve senden kalmayım

      içine her düşen
      kendi keşfi sanıyor seni
      oysa sen
      melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin
      ve kendini acıtmak istiyorsun
      ama güller kendine batamaz
      bilmiyor musun
      “gel” mi diyorsun

      herkes kendi gördüğüne bakar
      peki hayatın rüzgarında kime yelkeniz
      kıpırdamadan duramayız bir aşk boyu
      hadi en kanadığımız yerden susalım
      “gel” desen gelirdim
      “git” dedin ve gittin

      Aşka…
      Rüzgara…
      Ayrılığa…
      Zamana…

      eyvallah…

    • #45313
      ERTEKİN
      Katılımcı

      SOLUK SOLUGA -1

      Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
      Ama atıldı yine de serüvenlere
      Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
      Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.

      Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
      – ki onlar daima birer yalnızdılar

      Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup
      Gitmişti o kentten anımsamıyor artık
      Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala
      Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
      Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine
      Korkular geçiren o kız nerededir şimdi
      Sensiz olursam yaşayamam diyen
      O liseli kız hangi kentte kaldı
      Ve o sarışın
      O afeti devran bekler mi hala
      Atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

      Üşüten bir acıydı belki her ayrılık
      Her yolculuk yangınların başladığı yereydi
      Ama vakti olmadı hesabını tutmaya
      Aşkların, ayrılıkların ve acıların

      İstese de kalamazdı vakti gelince
      Geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda
      Yürek burkulması ve hüzün ve keder
      Aralıksız doldururdu acıların bohçasını
      Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği
      İçinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
      Ay bile soğuktur o zaman
      Bir buz parçasıdır
      Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
      Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler

      Biraz da serüvendi yaşamak
      Belki yatkındı büyük yolculuklara
      Ki serüvenler daima büyük aşklar
      Ve büyük yolculuklarla başlar

      Anıları aşkları ve bir kenti
      Bırakıp gidebilirdi apansız
      Apansız başlardı yolculuklar
      Hangi saatinde olursa günün
      Ve hep kar yağardı nedense
      Durmadan kar yağardı yol boyunca
      Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
      Kent görünmez olunca arkada
      Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
      Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun

      Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
      Gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
      Kavaklarsa oynak bir çingene kızı
      Her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları

      Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
      Güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz
      Ölümdür biraz hep aynı yatakta
      Aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
      Kitapları hep aynı raflara sıralamak
      Aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
      Soluk soluğa yaşamalı insan
      Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
      Ve cehenneme dönse de bir ömür
      Mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün

      Ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı
      Okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
      Ölüme ve aşka durmadan kement atan
      Serüvenlerle geçsin yaşamak

      Buz tutmuş bir dünya ortasında
      Yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
      Önünde dağlar, uçurumlar
      Sarsılan gök, yarılan toprak
      Çelik uğultularla burgaçlanırken
      Yaşamak işte öylesine kucaklardı onu
      Ve her nasılsa keklik sekişli
      Bir aşkın sevinci dolardı yüreğine
      Çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa
      Ne kalmışsa bir önceki serüvenden

      Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları
      Bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
      Pervasız bir acemi, bir çılgın
      Soyu tükenen bir bilgeydi belki de…

      O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
      Avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
      Ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
      Ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
      Ölüm fermanları çıkartılan biriydi belki
      Sevince deli gibi severdi
      Pervasız severdi sevince
      Dövüşmek ancak ona yakışırdı
      Ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
      Yoktu bağlandığı herhangi bir şey
      Bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından

      Ne bilir ömrün değerini bir çılgın
      Yalnızca kendini yaşamayı nereden bilebilir
      Ve başarısız eylemler çağında o
      Kaçabilir mi binlerce kez ölmekten

      Yerleşik yargıları olmadı hiç
      Kurmadı güzel gelecek düşleri
      Nerede bir yangın, nerede tehlike
      O mutlaka oradaydı birdenbire
      Dinsizdi, özgür sayılırdı belki
      Ama bağlanmazdı özgürlüğe de
      Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı
      Beklemedi anılar sarnıcının dolmasını
      Şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü
      Yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi

      Ayrıntıların izi kalmamış artık
      Üst üste yaşanmakta ayrılıklar
      Ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
      Dağların, denizlerin üzerinden

      Geride kalan ne varsa soluktur şimdi
      Titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
      O eski konaklar gibidir anılar
      Gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
      Belki sağanak boşanır apansız
      Yüzyıllık bir yağmur başlar
      Ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
      Yok olup gider her şey, belki kül olur

      Hırçın bir okyanustur yürek
      Dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni
      Anılarsa birer çıban izidir
      Yaşanmaz onların ölgün gölgesinde

      Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
      Ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
      Anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
      Kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
      Bekleyişleri kemiren çakal sesleri
      Oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılık vakti
      Ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın
      Yollara düşülmeli habersiz ve sessiz
      Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri
      Dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı

      Bir ömrün olgunlaştıramayacağı
      acemilikler toplamı ve bir çılgın
      boyun eğmedi kendine bile
      seçme zorunda kalmadı yaşamayı

      nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana
      bağlanmadı kendine de ömür boyu
      dağlara tırmana atlar gibi
      soluk soluğa yaşamak istedi dünyayı
      bir şahin gibi bulutlara kurdu
      dumanlı sevdaların yörük çadırını
      sıradan bir gezgin değildi hiç
      dövüşür gibi yaşadı yolculukları
      belki korkusuz sayılmazdı büsbütün
      korkardı korkulara düşmekten zaman zaman

      ve bütün gemileri yakıp
      yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
      mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
      umutlardansa nefret etti daima

      hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
      ama atıldı yine de serüvenlere

      pervasız bir acemi
      soyu tükenen bir bilgeydi belki de

      Ama bir şey vardı yine de
      Başarısız ihtilallerden kendine kalan

      SOLUK SOLUGA -2

      Büyük aşklar yolculuklarla başlar
      ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

      Onlar ki dünyanın son umudu
      soyları tükenen birer çılgındırlar

      Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
      Ölümle alay ederler sanki

      Nerde beklenirse ordaydılar
      bir kez bile gecikmediler ömür boyu

      Neydi onları ordan oraya
      savurup duran şey

      Onları daima yalnız kılan
      neydi bu yaşam denilen gürültüde

      Her dilden bir adları vardı onların
      ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

      Sarışındılar belki de esmer
      yani birçok yüzün bileşkesi

      Ne altın arayıcısıydılar
      ne de aylak bir gezgin

      Vurulup düşseler de her kuşatmada
      serüvencidir onlar ve hiç ölmezler

      Ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa
      Bulurlar heder olmanın bir yolunu

      Onlar ki bu dünyada
      kahraman olmaya mahkumdurlar

      Sislenen anılar kaldı bize onlardan
      renkleri bozulup duran solgun anılar

      Nasıl yazmalı ki silinip gitmesin
      bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna

      Bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı
      onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan

      Yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
      vurulup düştükçe ışığını karartan

      O serüvenlerin günlüğü tutulmadı
      yazılmadı o insanların destan şiiri

      Parça parça ettirilseler bir kartala
      (ki sanırım böyle oldu sonları)

      Fışkırır yüreklerinden
      başarısız ihtilallerin yangınları

        AHMET TELLİ

    • #45314
      I_tuch AXU
      Katılımcı

      şiirler belki sizlere uzun gelebilir ancak,eğer okursanız neden bu kadar kısa yazmıslar keşke biraz daha yazsalardı diye düşüneceğinizden eminim,alın bir tane daha

      ÖMRÜMDEN GELENİ YAPIYORUM

      gerektiği kadar iyi yaşayamıyorum

      işin komiği 'gerektiği kadar iyi' nasıl yaşanır, onu da pek bilmiyorum

      devamsızlığım çok hayatta

      bir yıl düş'e dokunur gibi hiçbir şey yaşamıyorum, sonra, ertesi yıl bir gömülüyorum hayata ve aşk'a, kaldırabilene aşkolsun

      nerede, nasıl, ne zaman, kiminle, ne kadar daha fazla mutlu olunur, bilmiyorum

      olmadığım yerleri, yapmadığım şeyleri düşlüyorum bazen

      bazen diyorum: 'cinsim başka olsaydı daha mı mutlu olurdum acaba'

      dallıyorum günleri, bugünün ne içerdigine bakmadan, ertesi gün'e geçiyorum hemen

      yaşayacaklarımı hep son ana bırakıyorum

      kendimi çogunlukla yaşamayacak kadar yorgun hissediyorum

      ne yasarsam yasayayım, gözüm hep öteki hayatlar'da kalıyor bazen

      yaşamaya iyi konsantre olamıyorum

      bence hayat, cinselliğin önemli bir parçası

      bazılari çalıp-çırpıyor her şeyi, öteki hayatlar'dan otluyor hep bazıları

      sevişince acıkıyorum

      her sabah bir gün eksik uyanıyorum ömrümden

      kafamdaki insan, olamıyorum

      kendi ömrümdeymiş gibi rahat yaşayamıyorum

      herkes ağzına kadar başkası dolu

      içimde hiç kötülük yok.. bu çok kötü

      depremle yaşamaya da alışabilirim.. tamam.. olur.. fakat bir şartla: beni öldürmeyeceğine söz verirse

      ömrüm bir dönem çok açık kaldı, hayatıma kaç insan girdi hatırlamıyorum

      aslında ileride çok mutlu olunacak sota yerler biliyorum

      bazı sabahları dünya, çok zor alışıyor bana

      orjinal bir kaç insan arıyorum

      atsan atılmaz, satsan satılmaz bir yük gibi geliyor bazılarına hayat

      tez'siz, antitez'siz, gel bana hipotez, hipotez

      hayatta bir ağırlığım olsun diye, şişmanlıyorum

      üçün biri'ni seçerken bile ikilem'e düşüyorum

      yaşamak için sonsuz ideal bir yer var mı? ben bulamıyorum..

      yaşamam gereken bir çok şey ve yaş, başka bir çok şey ve yaşları düşünürken geçip gidiyor

      bazen çok geriden yaşıyorum

      ömrüm son bulduğunda neleri yaşamış olayım.. neleri yaşamış olmalıyım.. bilmiyorum

      bu benim ilk tecrübem dünyada

      bütün güzel kızları, iyi oğlanları kapmışlar

      bütün şahane mevzuları çok önceden konuşmuşlar

      bütün güzel pozisyonları biz yokken sevişmişler

      iyi bir ömür, hangi iyi bir ömürle kıyaslanabilir ki

      kim olarak öleceğimi, ne olarak kalacağımı bilmiyorum

      hayat, benden, zevk alıyor mu acaba bilmiyorum

      tanrı veya doğa, beni böyle kullanarak ne yapmak istiyorlar, pek anlamıyorum

      ancak yine de ömrümden geleni yapıyorum..

    • #45315
      pkarakaya
      Katılımcı

      Nereye bu amansız koşu
      zifiri karanlıklarda
      tekrar tekrar döndüğüm yollar

      bütün dehlizlerde ölüm uykusu
      evlerde
      sinmiş tenimize bir yanık kokusu

      nereye uzun gitmelerinle ey sevgili

      2

      gök vurgun yemiş de bitirmiş kendini
      bir avuç kanda boğulmuş deniz
      dağlar dağlar
      gelmeyecek mi benim çocukluğum

      3

      gülümse
      ki kalbimin ilk yanılgısı olsun
      müsterih uyuyabilsin çocuklar
      unutulmuş o yastıklarda

      o söz gibi büyülü
      süreğen

      4

      bu sensin
      sen
      kaç gün ötelerden gelecektin

      burda yüzyıl oldu

      5
      lambalar söndü..mumlar eridi
      elinde güğümle çocuk
      cansuyu verir toprağa

      neler söyler aşka dair neler
      duldasında kuşlar

      6

      de ki
      nasıl sığacak şiire şimdi
      delirmeye hazır bir şairin gözleri

      denizin dibinde hiç görmez miyim kendimi
      bulanık sulara bir da tül çekseniz

      7

      resimlemek isterim suretim seni ey
      tebessüm et
      acılı dur

      hepsi birarada

      8

      değişen ne zaman ne mekan
      bitmez bir oyundayız
      yakınımdasın eleleyiz bir o kadar da uzak
      gemiler gelse alıp götürseler bizi buralardan
      bıkkın yolcularıyla bulutsuz gecede

    • #45316
      pkarakaya
      Katılımcı

      Kan sığıntı bir uzuv benliğinde!
      Gözyaşlarının akıbetiyle dipsiz uçurumlara sürüklenen
      Soğuk ellerin,
      Derine sarılı yaraların;
      Dehlizlerinde karanlık sokakların vicdanını yaralayarak
      Kanını tadarak bir endişenin!
      Ruhuna sinerken ölümün kesif kokusu
      Kalp ölüm,kalp dehliz; kalp,
      Parmaklarında kan pıhtısı bir yüzük…

      Sen yok olma dininin son müridi.Sen yitik!
      Kanat çırpıntısı umutsuzluğunun…
      Kırık bir cam tanesi,kalbinin avuç içlerine sıkışmış…

      Sen yeminsiz vakanüvis.Sen kanımın en soğuk hücresi;
      Bir yeminin sabrını tüketen son uğursuz yalan!
      Son davetsiz misafiri taşlaşmış kalplerin.
      Yaşama sığdırabildiğin son eksik cümle:
      Şüphe tohumları apartman boşluklarında!

      Sen gözyaşlarımın timsahı,
      Şakaklarımda bir kum saati…
      Sen kalbimin en soğuk cümlesi
      Bir kelebeğinkiyle aldattığın o güz ömrün
      Kanına karışırken ölümün.Ölüm,
      Parmaklarında bir kan pıhtısı:
      Pıhtı kalp,pıhtı kan; pıhtı dehliz!

    • #45317
      pkarakaya
      Katılımcı

      Öylesine
      Cüce bakışları varki bana acıların
      Ne zaman damlası düşse biraz daha büyüyor
      Biraz daha eriyorum dehlizinde

      Hayli zaman oldu
      Mutlu sözler duymayalı
      Ben büyüdükçe onlar küçülmüş
      Kendine sakla
      Söyleme bana bitik sevinçleri
      Küçülmek istemem

      Bilmem hangi
      Raflarda tozlandı gitti
      Hayallerim umutlarım hülyalarım

      Ağdalanmış sevgilerimle
      Mühürlenmiş kavganın ortasında
      Çepeçevre sarıldım kederim arttı
      Benimle büyüyenlerle birlikte
       

    • #45318
      pkarakaya
      Katılımcı

      Sükût-ü hayalin karanlıklarına çekiyorum
      Küskün yüreğimi.
      Çığlık çığlığa gecelerin nefret sinmiş dehlizlerinde
      Isıtmaya çalışıyorum titreyen ellerimi…

      Şehir içimde terk edilmiş gibi,
      Gönlümün pencereleri yabancılara kapanmış
      Dar ve rutubetli sokaklarda
      Nisan yağmurlarından kalma toprak kokusu…
      Kan kırmızı gözlerimin asilliğinden kalma
      Erguvan sabahlar…
      Yağmurlar kardelenlerin buz mavisi tenine ne zaman dokunsa
      Gelincikler uzaklarda bir yerlerde allarını inatla açar.

      Takvimlerden düşen ayrılık tarihleri ayaklarımın altında
      Sayamadığım sensiz günlerin hesabı var / Satır aralarında.
      Saman kâğıdının üzerinde özlem kokan güncelerin
      belirli belirsiz gözyaşı döker
      Nostalji kokan yalnızlığın duygusudur sevmelerin,
      yargılı yargısız beni infaz eder…

      Dudaklarımda serapsız çöllerin ıslaklığı,
      Kum fırtınalarına gömülmüş sevdam, dumansız yangınlarda…

      Oysa sevmek yanmaktı;
      Gönüllerde yaşanan yangınlarda kül olmak ise mubahtı…

    • #45319
      pkarakaya
      Katılımcı

      Acı dehlizinde kaybolmak bu olsa gerek
      Böyle bir muhayyilede yaşamak
      Kararsız kaldığın anlarda
      Yüreğinin bir köşesine sığınıyorken
      Dost ellerinden zehir badesi içmek
      Öyle bir olay sanki
      Bilinmez ki
      Bilinse dost seçilmez,nafile üzülmek

      An gelir, öyle bir an ki
      Sevinçlisin öyle çok ki hem de
      Sahra çölü gibi bulursun dünyayı
      Her yan sevgisiz, susuz parçalanmış
      Gövden sarsıntıyla uyanır
      İçinde bulunduğu gafletten ve hasletten

      Kırmızı kurdeleli bir paket sunulursa
      Bir gün,
      Sakın açma hemen
      Ola ki, kalbinden vuracak hançerdir
      Sevincin kursağına hapis oluverir işte
      Ne demeli, sen uyurken
      Çoktan idam kararı çıkmıştır
      Hakkında
      Yargısızca,dostane bir şekilde idam
      Hayat, yalnızlık, köşe başları…

      Suçun ne miydi?
      Sadece sevmek belki de

    • #45320
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      Adını Sen Koy

      Kaderin zorlar seni istemediklerine
      Diyemezsin merhaba her yeni güne
      Giden sen değilsin sen zorla götürülen
      Lanetler edemezsin sevdiğin güne.

      Yağmur olur da bazen yağmak istersin
      Çünkü umudusun sen kurumuş toprakların
      Şimşekler çaktırıp da sevincini haykırırken
      Lanetler edemezsin doğduğun güne.

      Bir tomurcuk olup açmak istersin
      Çiçeğinin kokusu hüzünler katar güne
      Koklamak yetmez seni sever iken delice
      Sen lanet edemezsin açtığın güne.

      Ekim 2000

      Hakan Şengün

    • #45321
      pkarakaya
      Katılımcı

      uyanıldığında üflendiğin de boruya
      kıyamet..
      kimse birbirini tanımayacak
      eller konuşup ayaklar şahit olacak
      bir tek ben göreceğim seni
      ellerin ayakların olacağım..söz…

      s.y.

    • #45322
      pkarakaya
      Katılımcı

      ya siyahsındır ya da beyaz
      ya varsındır ya da yoksun
      ya bilirsin ya da bilmez
      hissetiğin değil
      seçimindir yaşam
      dokunduğun değil
      var olandır gerçek

    • #45323
      pkarakaya
      Katılımcı

      kapımda sevdan…
      nasılda bakıyor gözlerimin içine
      al beni içeri diye…
      kaçırma gözlerini..
      kaçırma ellerini…
      yüreğim…kuş misali…
      bir resme başlıyorum…
      ilk çizgiler…
      seninle sevdanın resmini çizeceğim…
      yüreğime…
      adı aşk olacak yaşadığımın …
      bedelsiz engelsiz olacak…
      mesafeler anlamsız olacak…
      ben yüreğin de olacağım atacağım seninle…
      istemesende olacağım…

    • #45324
      pkarakaya
      Katılımcı

      tutki yaşanmadı, tutki bitmedi
      uzaklarda değildim hep yanındaydım senin
      gerçekleri yaşarken belki aptalca dürüstlük ettim
      bir başkası değildin seviyorsak dedim
      az çok sabır dedim beklemeden gidiyorsun
      çevrene boyun mu eğdin oysa sen
      ıssız bir ada gibi kaybolup gideceksin
      tutki yaşanmadı, tutki bitmedi
      ızdırapsız gün olmaz mı
      hayat bu yaşanmalı
      razı değilim ama bensiz mutluysan gitmelisin…

    • #45325
      pkarakaya
      Katılımcı

      gözüm kapıda giriceksin içeri bir gün ansızın sessiz
      kapım hep açık gözümde yaşlarla beklerim
      28 saat
      ve her gölge görmemde kalbimde bir kuş çırpınır
      boş yere heves…
      gittin yoksun artık anla bunu yüreğim
      gelmicek artık
      yok işte yok herşey rüyaydı uyan artık
      al kendini ondan kopar ellerini ellerinden
      söylem onun söylediği hiç bir şeyi
      sus artık su yüreğim
      ve git uzaklara
      bırak beni artık yüreğim yoruldum
      artık
      nedensiz beklemekten
      sessiz izlemekten
      git artık bırak yüreğim beni
      sadece yıldızlar…

      m.eyes

    • #45326
      ilknur
      Katılımcı

      Nicedir özlemişim 

      nicedir özlemişim
      bu rüzgarı
      hani doğu'dan eser
      bahar akşamları

      nicedir özlemişim
      bir elma ağacının
      dibine oturmayı

      nicedir özlemişim
      şoseleri,dağları

      nicedir özlemişim
      bir dosta sarılıp
      ağlamayı

      Ataol Behramoğlu   

    • #45327
      ilknur
      Katılımcı

      Bu Aşk Burada Biter 

      Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
      Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
      Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
      Ve ben çekip giderem bir nehir akıp gider

      Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
      Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
      Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner
      Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir

      Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
      Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
      Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
      Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler

      Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
      Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
      Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
      Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

      Ataol Behramoğlu   

    • #45328
      ERTEKİN
      Katılımcı

      SAMAN SARISI

      Vera Tulyakova'ya derin saygılarımla

      I

      Seher vaktı habersizce girdi gara ekspres
      kar içindeydi
      ben paltomun yakasını kaldırmış perondaydım
      peronda benden başka da kimseler yoktu
      durdu önümde yataklı vagonun pencerelerinden biri
      perdesi aralıktı
      genç bir kadın uyuyordu alacakaranlıkta alt ranzada
      saçları saman sarısı kirpikleri mavi
      kırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandı
      üst ranzada uyuyanı göremedim
      habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres
      bilmiyorum nerden gelip nereye gittiğini
      baktım arkasından
      üst ranzada ben uyuyorum
                            Varşova'da Biristol Oteli'nde
      yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığım yoktu
      oysa karyolam tahtaydı dardı
      genç bir kadın uyuyor başka bir karyolada
      saçları saman sarısı kirpikleri mavi
      ak boynu uzundu yuvarlaktı
      yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu
      oysa karyolası tahtaydı dardı
      vakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyorduk gece yarılarına
      yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığımız yoktu
      oysa karyolalar tahtaydı dardı
      iniyorum merdivenleri dördüncü kattan
      asansör bozulmuş yine
      aynaların içinde iniyorum merdivenleri
      belki yirmi yaşımdayım belki yüz yaşımdayım
      vakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyorduk gece yarılarına
      üçüncü katta bir kapının ötesinde bir kadın gülüyor sağ elimde kederli
              bir gül açıldı ağır ağır
      Kübalı bir balerinle karşılaştım ikinci katta karlı pencerelerde
      taze esmer bir yalaza gibi geçti alnımın üzerinden
      şair Nikolas Gilyen Havana'ya döndü çoktan
      yıllarca Avrupa ve Asya otellerinin hollerinde oturup içtikti yudum yu-
              dum şehirlerimizin hasretini
      iki şey var ancak ölümle unutulur
      anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü
      kapıcı uğurladı beni gocuğu geceye batık
      yürüdüm buz gibi esen yelin ve neonların içinde yürüdüm
      vakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyordum gece yarılarına
      çıktılar önüme ansızın
      oraları gündüz gibi aydınlıktı ama onları benden başka gören olmadı
      bir mangaydılar
      kısa konçlu çizmeleri pantolonları ceketleri
      kolları kollarında gamalı haç işaretleri
      elleri ellerinde otomatikleri vardı
      omuzları miğferleri vardı ama başları yoktu
      omuzlarıyla miğferlerinin arası boşluktu
      hattâ yakaları boyunları vardı ama başları yoktu
      ölümlerine ağlanmayan askerlerdendiler
      yürüdük
      korktukları hem de hayvanca korktukları belli
      gözlerinden belli diyemem
      başları yok ki gözleri olsun
      korktukları hem de hayvanca korktukları belli
      belli çizmelerinden
      korku belli olur mu çizmelerden
      oluyordu onlarınki
      korkularından ateş etmeğe de başladılar artsız arasız
      bütün yapılara bütün taşıt araçlarına bütün canlılara
      her sese her kıvıltıya ateş ediyorlar
      hattâ Şopen Sokağı'nda mavi balıklı bir afişe ateş ettiler
      ama ne bir sıva parçası düşüyor ne bir cam kırılıyor
      ve kurşun seslerini benden başka duyan yok
      ölüler bir SS mangası da olsa ölüler öldüremez
      ölüler dirilerek öldürür kurt olup elmanın içine girerek
      ama korktukları hem de hayvanca korktukları belli
      bu şehir öldürülmemiş miydi kendileri öldürülmeden önce
      bu şehrin kemikleri birer birer kırılıp derisi yüzülmemiş miydi
      derisinden kitap kabı yapılmamış mıydı yağından sabun saçlarından 
              sicim
      ama işte duruyordu karşılarında gecenin ve buz gibi esen yelin içinde
              sıcak bir fırancala gibi
      vakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyordum gece yarılarına
      Belveder yolunda düşündüm Lehlileri
      kahraman bir mazurka oynuyorlar tarihleri boyunca
      Belveder yolunda düşündüm Lehlileri
      bana ilk ve belki de son nişanımı bu sarayda verdiler
      tören memuru açtı yaldızlı ak kapıyı
      girdim büyük salona genç bir kadınla
      saçları saman sarısı kirpikleri mavi
      ortalıkta da ikimizden başka kimseler yoktu
      bir de akvareller bir de incecik koltuklar kanapeler bebekevlerindeki 
              gibi
      ve sen bundan dolayı
      bir resimdin açık maviyle çizilmiş belki de bir taş bebektin
      belki bir pırıltıydın düşümden damlamış sol mememin üstüne
      uyuyordun alacakaranlıkta alt ranzada
      ak boynun uzundu yuvarlaktı
      yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığın yoktu
      ve işte Kırakof şehrinde Kapris Barı
      vakıt hızla ilerliyor gece yarılarına yaklaşıyoruz
      ayrılık masanın üstündeydi kahve bardağınla limonatamın arasında
      onu oraya sen koydun
      bir taş kuyunun dibindeki suydu
      bakıyorum eğilip
      bir koca kişi gülümsüyor bir buluta belli belirsiz
      sesleniyorum
      seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları
      ayrılık masanın üstündeydi cıgara paketinde
      gözlüklü garson getirdi onu ama sen ısmarladın
      kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senin
      cıgaranın ucunda senin
      ve hoşça kal demeğe hazır olan avucunda
      ayrılık masanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi
      aklından geçenlerdeydi ayrılık
                  benden gizlediklerinde gizlemediklerinde
      ayrılık rahatlığındaydı senin
                                senin güvenindeydi bana
      büyük korkundaydı ayrılık
      birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın
      oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin
      ayrılık bunu farketmeyişindeydi senin
      ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden ağırlığı yoktu tüy gibiydi diyemem
            tüyün de ağırlığı var ayrılığın ağırlığı yoktu ama kendisi vardı
      vakıt hızla ilerliyor gece yarıları yaklaşıyor bize
      yürüdük yıldızlara değen Ortaçağ duvarlarının karanlığında
      vakıt hızla akıyordu geriye doğru
      ayak seslerimizin yankıları sarı sıska köpekler gibi geliyordu
      ardımızdan koşuyordu önümüze
      Yagelon Üniversitesi'nde şeytan taşlara tırnaklarını batıra batıra dola-
              şıyor
      bozmağa çalışıyor Kopernik'in Araplardan kalma usturlabını
      ve pazar yerinde bezzazlar çarşısının kemerleri altında rok end rol oy-
              nuyor Katolik öğrencilerle
      vakıt hızla ilerliyor gece yarılarına yaklaşıyoruz
      vuruyor bulutlara kızıltısı Nova Huta'nın
      orda köylerden gelen genç işçiler madenle birlikte ruhlarını da alev alev
              döküyor yeni kalıplara
      ve ruhların dökümü madenin dökümünden bin kere zordur
      Meryem Ana kilisesinde çan kulesinde saat başlarını çalan borozan gece
              yarısını çaldı
      Ortaçağdan gelen çığlığı yükseldi
                                      şehre yaklaşan düşmanı verdi haber
      ve sustu gırtlağına saplanan okla ansızın
      borazan iç rahatlığıyla öldü
      ve ben yaklaşan düşmanı görüp de haber veremeden öldürülmenin acı-
            sını düşündüm
      vakıt hızla ilerliyor gece yarıları ışıklarını yeni söndürmüş bir vapur is-
            kelesi gibi arkada kaldı
      seher vaktı habersizce girdi gara ekspres
      yağmurlar içindeydi Pırağ
      bir gölün dibinde gümüş kakma bir sandıktı
      kapağını açtım
      içinde genç bir kadın uyuyor camdan kuşların arasında
      saçları saman sarısı kirpikleri mavi
      yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu
      kapadım kapağı yükledim sandığı yük vagonuna
      habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres
      baktım arkasından kollarım iki yanıma sarkık
      yağmurlar içindeydi Pırağ
      sen yoksun
      uyuyorsun alacakaranlıkta alt ranzada
      üst ranza bomboş
      sen yoksun
      yeryüzünün en güzel şehirlerinden biri boşaldı
      içinden elini çektiğin bir eldiven gibi boşaldı
      söndü artık seni görmeyen aynalar nasıl sönerse
      yitirilmiş akşamlar gibi Vıltava suyu akıyor köprülerin altından
      sokaklar bomboş
      bütün pencerelerde perdeler inik
      tıramvaylar bomboş geçiyor
                                        biletçileri vatmanları bile yok
      kahveler bomboş
                          lokantalar barlar da öyle
      vitrinler bomboş
                    ne kumaş ne kıristal ne et ne şarap
                    ne bir kitap ne bir şekerleme kutusu
                    ne bir karanfil
      şehri duman gibi saran bu yalnızlığın içinde bir koca kişi yalnızlıkta on 
            kat artan ihtiyarlığın kederinden silkinmek için Lejyonerler Köprü-
            sü'nden martılara ekmek atıyor
                        gereğinden genç yüreğinin kanına batırıp
                        her lokmayı
      vakıtları yakalamak istiyorum
      parmaklarımda kalıyor altın tozları hızlarının
      yataklı vagonda bir kadın uyuyor alt ranzada
      yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu
      saçları saman sarısı kirpikleri mavi
      elleriyse gümüş şamdanlarda mumlardı
      üst ranzada uyuyanı göremedim
      ben değilim bir uyuyan varsa orda
      belki de üst ranza boş
      Moskova'ydı üst ranzadaki belki
      duman basmış Leh toprağını
                            Birest'i de basmış
      iki gündür uçaklar kalkıp inemiyor
      ama tirenler gelip gidiyor bebekleri akmış gözlerin içinden geçiyorlar
      Berlin'den beri kompartımanda bir başımayım
      karlı ovaların güneşiyle uyandım ertesi sabah
      yemekli vagonda kefir denen bir çeşit ayran içtim
      garson kız tanıdı beni
      iki piyesimi seyretmiş Moskova'da
      garda genç bir kadın beni karşıladı
      beli karınca belinden ince
      saçları saman sarısı kirpikleri mavi
      tuttum elinden yürüdük
      yürüdük güneşin altında karları çıtırdata çıtırdata
      o yıl erken gelmişti bahar
      o günler Çobanyıldızına haber uçurulan günlerdi
      Moskova bahtiyardı bahtiyardım bahtiyardık
      yitirdim seni ansızın Mayakovski Alanı'nda yitirdim ansızın seni oysa 
              ansızın değil çünkü önce yitirdim avucumda elinin sıcaklığını 
              senin sonra elinin yumuşak ağırlığını yitirdim avucumda sonra 
              elini
      ve ayrılık parmaklarımızın birbirine ilk değişinde başlamıştı çoktan
      ama yine de ansızın yitirdim seni
      alfalt denizlerinde otomobilleri durdurup baktım içlerine yoksun
      bulvarlar karlı
      seninkiler yok ayak izleri arasında
      botlu iskarpinli çoraplı çıplak senin ayak izlerini birde tanırım
      milisyonerlere sordum
      görmediniz mi
      eldivenlerini çıkarmışsa ellerini görmemek olmaz
      elleri gümüş şamdanlarda mumlardır
      milisyonerler büyük bir nezaketle karşılık veriyor
      görmedik
      İstanbul'da Sarayburnu akıntısını çıkıyor bir romorkör ardında üç mavna
      gak gak ediyor da vak vak ediyor da martı kuşları
      seslendim mavnalara Kızıl Meydan'dan romorkörün kaptanına seslene-
              medim çünkü makinası öyle gümbürdüyordu ki sesimi duyamaz-
              dı yorgundu da kaptan ceketinin düğmeleri de kopuktu
      seslendim mavnalara Kızıl Meydan'dan
      görmedik
      girdim giriyorum Moskova'nın bütün sokaklarında bütün kuyruklara
      ve yalnız kadınlara soruyorum
      yün başörtülü güler yüzlü sabırlı sessiz kocakarılar
      al yanaklı kopça burunlu tazeler şapkaları yeşil kadife
      ve genç kızlar tertemiz sımsıkı gayetle de şık
      belki korkunç kocakarılar bezgin tazeler şapşal kızlar da var ama onlar-
            dan bana ne
      güzeli kadın milleti erkeklerden önce görür ve unutmaz
      görmediniz mi
      saçları saman sarısı kirpikleri mavi
      kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri kocaman
      Pırağ'da aldı
      görmedik
      vakıtlarla yarışıyorum bir onlar öne geçiyor bir ben
      onlar öne geçince ufalan kırmızı ışıklarını görmez olacağım diye ödüm
            kopuyor
      ben öne geçtim mi ışıldakları gölgemi düşürüyor yola gölgem koşuyor
            önümde gölgemi yitireceğim diye de bir telaştır alıyor beni
      tiyatrolara konserlere sinemalara giriyorum
      Bolşoy'a girmedim bu gece oynanan operayı sevmezsin
      Kalamış'ta Balıkçının Meyhanesine girdim ve Sait Faik'le tatlı tatlı konu-
            şuyorduk ben hapisten çıkalı bir ay olmuştu onun karaciğeri san-
            cılar içindeydi ve dünya güzeldi
      lokantalara giriyorum estırat orkestraları yani cazları ünlülerin
      sırmalı kapıcılara bahşişsever dalgın garsonlara
      gardroptakilere ve bizim mahalle bekçisine soruyorum
      görmedik
      çaldı gece yarısını Stırasnoy Manastırı'nın saat kulesi
      oysa manastır da kule de yıkıldı çoktan
      yapılıyor şehrin en büyük sineması oralarda
      oralarda on dokuz yaşıma rastladım
      birbirimizi birde tanıdık
      oysa birbirimizin yüzünü görmüşlüğümüz yoktu fotoğraflarımızı bile
      ama yine de birbirimizi birde tanıdık şaşmadık el sıkışmak istedik
      ama ellerimiz birbirine dokunamıyor aramızda kırk yıllık zaman duruyor
      uçsuz bucaksız donmuş duruyor bir kuzey denizidir
      ve Stırasnoy Alanı'na şimdi Puşkin Alanı kar yağmağa başladı
      üşüyorum hele ellerim ayaklarım
      oysa yün çoraplıyım da kunduralarımla eldivenlerim kürklü
      çorapsız olan oydu bezle sarmış postallarında ayaklarını elleri çıplak
      ağzında ham bir elmanın tadı dünya
      on dördünde bir kız memesi sertliği avuçlarındaki
      gözünde türkülerin boyu kilometre kilometre ölümün boyu bir karış
      ve haberi yok başına geleceklerin hiçbirinden
      onun başına gelecekleri bir ben biliyorum
      çünkü inandım onun bütün inandıklarına
      sevdim seveceği bütün kadınları
      yazdım yazacağı bütün şiirleri
      yattım yatacağı bütün hapislerde
      geçtim geçeceği bütün şehirlerden
      hastalandım bütün hastalıklarıyla
      bütün uykularını uyudum gördüm göreceği bütün düşleri
      bütün yitireceklerini yitirdim
      saçları saman sarısı kirpikleri mavi
      kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri koskocaman
      görmedim

      II

      On dokuz yaşım Beyazıt Meydanı'ndan geçiyor çıkıyor Kızıl Meydan'a
            Konkord'a iniyor Abidin'e rastlıyorum da meydanlardan konuşu-
            yoruz
      evveli gün Gagarin en büyük meydanı dolaşıp döndü Titof da dolaşıp
            dönecek hem de on yedi buçuk kere dolanacak ama daha bun-
            dan haberim yok
      meydanlarla yapılardan konuşuyoruz Abidin'le tavan arasındaki otel
            odamda
      Sen ırmağı da akıyor Notr Dam'ın iki yanından
      ben geceleyin penceremden bir ay dilimiymiş gibi görüyorum Sen ırma-
            ğını rıhtımında yıldızların
      bir de genç bir kadın uyuyor tavan arasındaki odamda Paris damlarının
            bacalarına karışmış
      yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu
      saman sarısı saçları bigudili mavi kirpikleriyse yüzünde bulut
      çekirdekteki meydanla çekirdekteki yapıdan konuşuyoruz Abidin'le
      meydanda fırdönen Celâlettin'den konuşuyoruz
      Abidin uçsuz bucaksız hızın renklerini döktürüyor
      ben renkleri yemiş gibi yerim
      ve Matis bir manavdır kosmos yemişleri satar
      bizim Abidin de öyle Avni de Levni de
      mikroskobun ve füze lumbuzlarının gördüğü yapılar meydanlar renkler
            ve şairleri ressamları çalgıcıları onların
      hamlenin resmini yapıyor Abidin yüz elliye altmışın meydanlığında
      suda balıkları nasıl görüp suda balıkları nasıl avlayabilirsem öyle görüp
            öyle avlayabilirim kıvıl kıvıl akan vakıtları tuvalinde Abidin'in
      Sen ırmağı da bir ay dilimi gibi
      genç bir kadın uyuyor ay diliminin üstünde
      onu kaç kere yitirip kaç kere buldum daha kaç kere yitirip kaç kere
            bulacağım
      işte böyle işte böyle kızım düşürdüm ömrümün bir parçasını Sen ırma-
            ğına Sen Mişel Köprüsü'nden
      ömrümün bir parçası Mösyö Düpon'un oltasına takılacak bir sabah çise-
            lerken aydınlık
      Mösyö Düpon çekip çıkaracak onu sudan Paris'in mavi suretiyle birlikte
            ve hiçbir şeye benzetemiyecek ömrümün bir parçasını ne balığa
            ne pabuç eskisine
      atacak onu Mösyö Düpon gerisin geriye Paris'in suretiyle birlikte suret
            eski yerinde kalacak
      Sen ırmağıyla akacak ömrümün bir parçası büyük mezarlığına ırmakla-
            rın
      damarlarımda akan kanın hışırtısıyla uyandım
      parmaklarımın ağırlığı yok
      parmaklarım ellerimle ayaklarımdan kopup havalanacaklar salına salına
            dönecekler başımın üstünde
      sağım yok solum yok yukarım aşağım yok
      Abidin'e söylemeli de resmini yapsın Beyazıt Meydanı'nda şehit düşenin
            ve Gagarin Yoldaşın ve daha adını sanını kaşını gözünü bilmedi-
            ğimiz Titof Yoldaşın ve ondan sonrakilerin ve tavan arasında ya-
            tan genç kadının
      Küba'dan döndüm bu sabah
      Küba meydanında altı milyon kişi akı karası sarısı melezi ışıklı bir çekir-
            dek dikiyor çekirdeklerin çekirdeğini güle oynaya
      sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
      işin kolayına kaçmadan ama
      gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
      ne de ak örtüde elmaların
      ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığın-
            kini
      sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
      1961 yazı ortalarındaki Küba'nın resmini yapabilir misin
      çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının
              resmini yapabilir misin üstat
      yazık yazık Havana'da bu sabah doğmak varmışın resmini yapabilir mi-
              sin
      bir el gördüm Havana'nın 150 kilometre doğusunda deniz kıyısına yakın
              bir duvarın üstünde bir el gördüm
      ferah bir türküydü duvar
      el okşuyordu duvarı
      el altı aylıktı okşuyordu boynunu anasının
      on yedi yaşındaydı el ve Mariya'nın memelerini okşuyordu avucu nasır
              nasırdı ve Karayip denizi kokuyordu
      yirmi yaşındaydı el ve okşuyordu boynunu altı aylık oğlunun
      yirmi beş yaşındaydı el ve okşamayı unutmuştu çoktan
      otuz yaşındaydı el ve Havana'nın 150 kilometre doğusunda deniz kıyı-
              sında bir duvarın üstünde gördüm onu
      okşuyordu duvarı
      sen el resimleri yaparsın Abidin bizim ırgatların demircilerin ellerini
      Kübalı balıkçı Nikolas'ın da elini yap karakalem
      kooperatiften aldığı pırıl pırıl evinin duvarında okşamaya kavuşan ve
              okşamayı bir daha yitirmeyecek Kübalı balıkçı Nikolas'ın elini
      kocaman bir el
      deniz kaplumbağası bir el
      ferah bir duvarı okşayabildiğine inanamayan bir el
      artık bütün sevinçlere inanan bir el
      güneşli denizli kutsal bir el
      Fidel'in sözleri gibi bereketli topraklarda şekerkamışı hızıyla fışkırıp ye-
              şerip ballanan umutların eli
      1961'de Küba'da çok renkli çok serin ağaçlar gibi evler ve çok rahat ev-
              ler gibi ağaçlar diken ellerden biri
      çelik dökmeğe hazırlanan ellerden biri
      mitralyözü türküleştiren türküleri mitralyözleştiren el
      yalansız hürriyetin eli
      Fidel'in sıktığı el
      ömrünün ilk kurşunkalemiyle ömrünün ilk kâadına hürriyet sözcüğünü 
              yazan el
      hürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları Kübalıların balkutusu
              bir karpuzu kesiyorlarmış gibi
      ve gözleri parlıyor erkeklerinin
      ve kızlarının eziliyor içi dokununca dudakları hürriyet sözcüğüne
      ve koca kişileri en tatlı anılarını çekip kuyudan yudum yudum içiyor
      mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
      hürriyet sözcüğünün resmini ama yalansızının
      akşam oluyor Paris'te
      Notr Dam turuncu bir lamba gibi yanıp söndü ve Paris'in bütün eski ye-
              ni taşları turuncu bir lamba gibi yanıp söndü
      bizim zanaatları düşünüyorum şiirciliği resimciliği çalgıcılığı filân düşü-
              nüyorum ve anlıyorum ki
      bir ulu ırmak akıyor insan eli ilk mağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri
      sonra bütün çaylar yeni balıkları yeni su otları yeni tatlarıyla dökülüyor
              onun içine ve kurumayan uçsuz bucaksız akan bir odur
      Paris'te bir kestane ağacı olacak
      Paris'in ilk kestanesi Paris kestanelerinin atası
      İstanbul'dan gelip yerleşmiş Paris'e Boğaz sırtlarından
      hâlâ sağ mıdır bilmem sağsa iki yüz yaşında filân olmalı
      gidip elini öpmek isterdim
      varıp gölgesinde yatsak isterdim bu kitabın kâadını yapanlar yazısını
              dizenler nakışını basanlar bu kitabı dükkânında satanlar para
              verip alanlar alıp da seyredenler bir de Abidin bir de ben bir de 
              bir saman sarısı belâsı, başımın.

                                                    Tiren, Varşova – Krakof – Pırağ
                                                    Moskova – Paris – Havana -Moskova
                                                    1961

                                                                      N.Hikmet Ran

    • #45329
      pkarakaya
      Katılımcı

      Hiç koşmuyor an
      sanki hep saçlardan ayağa iniyor
      ve o beden bana ait değil
      dudaklarımın öptüğü
      (silinsin aklımın tutanakları)

      Soyununca gün çırılçıplak bir çiçek bedeni
      gece yıldızlı giysi fotosentez
      alıp götürecek nefessizliğe tabiat
      sonra bir yaprak çağıracak ölüme
      yeşil bir göğ renginde bulutlu hançer
      çiğ kara…

      Hiç koşmuyor an
      sanki yorulacak zamansız duruşunda
      ve inecek bana ait olmayan bir bedenin
      saçlarından ayağına
      dudaklarımın öptüğü fısıltı seslenecek
      karanlığın parmak izleri sarmalarken bedenimi
      ölüm çağıracak yeşil bir ırmak içinden sonra
      yosunlu bir taş ağır hançer
      su kara…

      s.y.

      28,05,2006  02,16

    • #45330
      pkarakaya
      Katılımcı

      Yan
      asıl demiri döğen su…

      İçine sığdığın elbisenin ruhunu gösteren astarı
      saf-kan ve pamuk ipliğinin kırmızısı tutarken bedenini nefese
      kes açlığını kendi içinde ölüme
      makas ellerin…

      Ne varsa hüsran eden henüz bulamadıklarını bile
      yan
      ki o vakit susacak dilleri aklının
      seni yokluğa kaydeden…

      Adın nereye yazılırsa orası ebedi susar…

      s.y. 05,06,2006  00,06

    • #45331
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      böyle her akşam

      Sakın gözlerin yollarda kalmasın
      Rüzgâr dağıtmış olsa da saçlarını
      Biliyorum için için yanıyor yüreğin
      Yapayalnız değilsin herşeye rağmen
      Çoktandır karşı karşıya kalmadın
      Renkli akşam bulutlarıyla
      Sonbahar dağlarda ateş yakmış
      İnce ince tütüyor beyaz bir duman
      Dökmüş söğütler yapraklarını sulara
      Yol kenarında bir ağaç ben garibim
      Bozkırın kuşları dağlarda soluk soluğa
      Yoruldum gayet ağırlaştı kalbim
      Şimdi tek başına yürüyen geceden uzakta
      Memleketimin ışıklarını görüyorum

      Biliyorum bir tanem can evimdeki yaram
      Böyle her akşam yaklaşmasa bu hüzün
      Bir Akdeniz sabahı gibi aydınlanır yüzün
      Yağmur çiseler yapraklar camlara vurur
      Görünür kavakların arasından
      Pencereleri ardına kadar açık kulübemiz

    • #45332
      pkarakaya
      Katılımcı

      Nereye götürür şimdi söylediğin ne varsa,ağzını?
      çocukluğundan alıp dudağıma sürülü kırmızın
      ve köşe taşları göz rengi duvarlarından sırtının izini…

      Şimdi ölü gölgelerin karanlığa ayini
      güneşin kanı dökülü saçlarından
      öyle pervasız
      yamalı mutluluğun oyuncağı halin dururken
      nereye götürür seni sustuğun ağzın

      Asma bahçelerinin kurumuş bahçıvanı çiçeklensin
      makas makas bahar
      kanadığınca ölmeyeceksin
      (kırmızı krizantem)

      Sadece adım uzak kalacak
      dirildiğince…

      (öyle kal)

      31,06,2006 23,15

    • #45333
      KeN@N ÖZDEN
      Katılımcı

      FALCI SÖYLEDİ

      “Güneşli bir günde öleceğim
      Bir bahar günü.
      Yıldızlar olacak gökyüzünde
      Şu tarladaki başaklar kadar
      Sürü sürü
      Yatağım yenilenecek
      Karbeyaz çarşaflarla örtüneceğim
      Sonra
      Tanyeri ağarmaya başlarken henüz
      İlk horozun ötüşüyle
      Tarlaya yollanmadan daha ırgatlar
      Kapım aralandığında ansızın
      Sonsuz bir uykuda bulacaklar beni
      Biliyorum
      Falcı söyledi
      Yıldızlı büyük kitabına bakıp…”
      Böyle derdi babaannem

      Yazın en kızgın sıcağında bir gün
      Temmuzda bir gece yarısı
      Kan ve barut kokusu içinde
      Son kez
      O gece yıldızlar vardı gökyüzünde
      Kocaman bir ay
      Ve güneş doğdu sabahleyin
      Bir garip…

    • #45334
      KeN@N ÖZDEN
      Katılımcı

      Yokluğun Adı: Sensizlik..!

      – Sensiz kaldım bu ıssız kuyuda..
      – Sesin hala kulaklarımda çınlıyor..
      – O alaycı gülüşün hiç ama hiç aklımdan çıkmıyor..
      – Keşke kör olsaydımda o gidişini göremeseydim..
      – Sensizlik belki acı olan, yada sensizlik beni öldüren..
      – Hiçbirşeyden emin olamıyorum sen gittiğinden beri..
      – Ama emin olduğum tek bir şey var..

      – Yokluğun Adı: Sensizlik..!

    • #45335
      KeN@N ÖZDEN
      Katılımcı

      Aşkının bittiği yerde ben başlarım

      Yarının ayak izlerini dünümde kaybetmişim aşkın. Aşk bilmez yürekler aşka tutunduğundan beri meteorolojisi bozuldu sevdaların, gök kubbesi yıkıldı hülyaların.Tüm şiddetli rüzgarları kendi safına çekip, en hazırlıksız anlarımda kopuveriyorum sıra dışı bakışlarınla.

      Ben şaşkınım hep acemiyim sendeki hava akımlarına…
      Sen esersin ben hızlanırım hüznümle…
      Sen esersin ben seni titrerim yalnızlığın alevinde…
      Yetmez…!!

      Sen yağarsın gözlerimden; selden bir dağ, bir ova ve iki kent haritadan silinir.
      Nice genç kızın masum katili olurum o vakit…
      Görsen ne deliyim, bilsen ne doluyum düştüğüm bu boşlukta…
      Ah… aşk denilen kuyunun dibi yokki nihayet bulsun…

      Düşüşüm…
      Batışım…
      Boğuluşum…
      Gitme demiştim sana…
      Bitirme beni…
      Bu hüznü bana yar eyleme…

      Senin aşkının bittiği yerde ben başlarım…
      Sende yok olmuşluklarım geri gelir…
      Eskiden ben yoktum… Sen varsın derdim…
      Sen gitsen de nasılsa içimdesin benim…
      Senin bittiğin yerde, BEN BAŞLARIM….

    • #45336
      ERTEKİN
      Katılımcı

      Değişik
      Başka türlü bir şey benim istediğim: 
      Ne ağaca benzer, ne de buluta. 
      Burası gibi değil gideceğim memleket 
      Denizi ayrı deniz, 
      Havası ayrı hava.. 

      Bir başka yolculuk dalından düşmek yere 
      Yaşadığından uzun 

      Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere 
      Ağacın yüksekliğince 
      Dalın yüksekliğince rüzgarda 
      ve bir yeni ömür 
      Vardığın çimen yeşilliğince 

      Nerde gördüklerim? 
      Nerde o beklediğim 
      Rengi başka 
      Tadı başka.. 

      Can Yücel

    • #45337
      KeN@N ÖZDEN
      Katılımcı
      DÜŞLERİMDE KALDI SEVDAM
      Gökyüzü zifiri karanlıkken,pembe bir dünyada elele bu sevdanın içindeydik senle…
      Ve birlikte sonsuz olmaktı temennimiz.
      Çocuksu düşlerimiz vardı,sadece ikimizin olduğu…
      Zamanda uzun,yaşamda kısa olan bu aşkta;
      En güzel sevinçleri,en güzel anıları paylaştık,sevdaya dair çok şey öğrendik. Sevmeyi,gülmeyi ve terk etmeyi öğrettin bana,yaşamın sevince anlam taşıdığını gösterdin…

      Sevdim seni !
      Can verip yollara düşecek kadar,
      Kimsenin gücü yetmeyeceği kadar sevdim.

      Uykularımızı paylaştık seninle,bir gece değil gecelerce uykusuz kaldık.
      Aşkımız için zamansız sevdik birbirimizi,umarsız,çıkarsız,yalansız…
      Dünyalara sığmayacak aşkımızı küçük yüreklerimize sığdırdık,
      Ayrılıklarımızı yaşanmamış saydık,
      Öyle ki hep birlikte olmalıydık.
      Sözler verdik birbirimize tutamayacağımızı bile bile…

      Sonra ayırdılar bizi;
      Kimseler düşünmedi ! seni,beni,sevgimizi.
      Sensiz hayat yoktu.
      Söz vermiştim sana,sevdama söz…
      Yaşayamazdım…bu sevdayı içime gömüp,seni bırakamazdım.
      Aldırış etmedim kimseye ayrılmadım senden.
      Sonra sen istemedin beni,sevdamın taşıyamayacağı sözler söyledin,bu aşkı hançerledin…sevdiğim ne yapar bile demedin,ama ben bıkmadım…

      Şimdi ise ayrılığımızın en karasında kara sevda oldu sevdam.
      Sen belki unuttun,ama ben unutmadım,unutamadım.
      Yeniden başlamak için çok çabaladım,olmadı,nafile…
      Sadece DÜŞLERİMDE KALDI SEVDAM…

      Şimdi sen yaşıyorsun,beni öldürdün,yüreğinde bana ait bir iz bile yok.
      Hatırla söz vermiştik sevdamıza,yaşadıkça bu aşkla beraber olacağımıza…
      Yalanmış oysa…gittin hayatımdan ama sevdan hep benimle.
      Bir gün üstümde çimenler bittiğinde bile sevdan yaşıyor olacak.
      Beni umut kurşunuyla vurdun ! ama onu öldüremezsin…
      Çünkü;sevdaya kurşun işlemez gülüm…

    • #45338
      ERTEKİN
      Katılımcı

      SESSİZLİK

      söyle sessizliğim

      yıllarıma bölsem seni

            edermisin çocukluğum

      yada

      bakarken hayata penceresinden

                bir tren yolculuğum

      takılırken kafama düşünceler

      bir yelkenliyle beliriverirdi sessizliğim

                        alargada düşüncelerime.

                    Ertekin Karakaya

    • #45339
      yasemin
      Katılımcı

                                                        SENI SEVIYORUM

      sen benim herseyimsin!
      kalbimdeki yaranin bir melhemisin!
      SENI SEVIYORUM

      hayatimin en güzel hediyesisin!
      baska istegim yok herseyimsin!
      SENI SEVIYORUM

      bilki seni asla unutamam!
      hayatimin biricigi sana doyamam!
      SENI SEVIYORUM

      sana bunlari saydigim yeter!
      devam edersem yillar sürer!
      SENI SEVIYORUM

    • #45340
      yasemin
      Katılımcı

                                                  BIRTANEM

      sen! rüyalarimda bile beni rahat birakmayan!
      gündüz veya aksam aklimdan cikmayan!
      BIRTANEMSIN

      renkler renksiz, yemekler tatsiz geliyor bana
      sana tapiyorum anlasana
      BIRTANEMSIN

      seni her görüsümde heycanlaniyorum
      ne diyecegimi unutuyorum bilmiyorum
      BIRTANEMSIN

      her gün camdan disariya bakiyorum
      belkide onu görürüm diyorum
      BIRTANEMSIN

      uzaklarda olsan bile
      seviyorum seni delicesine
      BIRTANEMSIN

      dünyalari verseler seni degismem
      daha ne diyeyim bidenem
      BIRTANEMSIN

    • #45341
      ERTEKİN
      Katılımcı

      BEN HAYATTA EN ÇOK BABAMI SEVDİM

      Ben hayatta en çok babamı sevdim

      Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk

      Çarpı bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek

      Nasıl koşarsa ardından bir devin

      O çapkın babamı ben öyle sevdim

      Bilmezdi ki oturduğumuz semti

      Geldi mi de gidici – hep , hep acele işi

      Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi

      Atlastan bakardım nereye gitti

      Öyle öyle ezber ettim gurbeti

      Sevinçten uçardım hasta oldum mu,

      Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a

      Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla!

      Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,

      Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

      En son teftişine çıkana değin

      Koştururken ardından o uçmaktaki devin,

      Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için

      Açıldı nefesim, fikrim, canevim

      Hayatta ben en çok babamı sevdim.

                Can Yücel

    • #45342
      ilknur
      Katılımcı

      Ayrılık şiiri 

      Her satırı mendireğe dizili karabatağa benzeyen
      bir mektup bırakarak
      balıkçı koyundan
      sisler içinde uzaklaşan kayık gibi
      bir sabah usulca ayrıldın
      koynumdan

      Bütün yolcularını
      boğaz köprüsünün çaldığı
      araba vapurunun
      boş seferleri
      gibi yalnızca rüzgar
      gezinir sensiz
      yüreğimde

      Durgun bir sudur aslında deniz
      ki çocukların
      acemi oltalarını denedikleri
      kuytu bir iskelenin
      tahtaları altına yazdığım
      ayrılık şiirini okudukça
      dalgalanır

      Sunay Akın   

    • #45343
      ERTEKİN
      Katılımcı

      Bir Martıyı Ağlattın Sen

      bir martıyı ağlattın işte
      bir çocuk garanti intihar eder artık
      kütür kütür küfrediyor gece imanıma
      bir yaprak kırılıp suya düşüyor
      su yaralanıyor su kanıyor şelale!

      ah nasıl titredim tensiz
      bir piyanist büküldü sanki
      kesişen ayrışık doğrular gibi
      çarpışıverdim yüzünle. Yüzün
      öyle düzgün suna bir elyazısı
      yüzün yüzüme aksedince
      yüzün ayna alnımda
      yüzün uzun hüzünlü bir alınyazısı!

      bitmemiş bir ömrün yalanısın
      sen: kabuslarımın tabiri
      çocukluğumun arta kalanısın!
      öldüreceğim kendimi dudaklarınla
      dudakların etle, şehvetle seferber
      sen! bana inen son kutsal kitap
      son fakir yatır
      son aciz peygamber!

      bir martıyı ağlattın işte
      bir çocuk garanti intihar eder artık

      Şair : Küçük İskender

    • #45344
      yasemin
      Katılımcı

                  ÖNÜNE GELENI DEGIL

      ÖNÜNE GELENI DEGIL UGRUNA ÖLENI SEV…
      SANA BAKANI DEGIL SANA TAPANI SEV…
      YÜZÜNE GÜLENI DEGIL SENIN ICIN AGLAYANI SEV…

            SIMDI UZAKLARDASIN

      simdi uzaklardasin benimle degil…
      ben ise yanlizim seninle degil…
      adin kalbimde dilimde degil…
      kalbim seninle benimle degil…
      seni cok seviyorum elimde degil…

              HAYAT

      HAYATI ARADIM YILLAR BOYU…
      ÖNCE DERINLIKLERINE INDIM, YANLISMISIM BULAMADIM!
      DAHA SONRA GÖKTEKI YILDIZLARDA DOLASDIM, GECENIN BIR VAKTI, YINE ELIM BOS DÖNDÜM!
      EN SONUNDA BULDUM HAYATI…
      HAYAT SEVGIYDI…
      SEVGI SENDIN…
      AMA BEN SENSIZDIM!

                GÖNÜL

      gönül gel seninle karar verelim…
      artik güzellere bakma ne olur…
      bitsin artik senden gelen elemim…
      o tatli sözlere akma ne olur…

      sevdin bunca yildir söyle ne buldun?
      her sevgi sözüne bir köle oldun…
      sonunda ne oldu? aciyla doldun..
      böyle sevgilere tapma ne lur…

      istedinki bahar olsun her günün…
      ölümden beterdi  dünün bugünün…
      bana hava atma kara kis önün…
      günesli günlere bakma ne olur…

      bel baglama ayse, fatma, hülyaya…
      kafa yorma her gördügün rüyaya…
      güvenme ha su yalanci dünyaya…
      gel onun adini anma ne olur…

      bazen sarhos oldun ictin siseden…
      bazen gülümsedin, belki neseden…
      o yürüyüp gitti baktin köseden…
      bunlari kafana takma ne olur…

      gel battali dinle artik yoruldun…
      anliyorum seni, ona vuruldun…
      yanmana gerek yok zaten kavruldun…
      bin kere söz verdin, dönme ne olur

      battal YABANGÜLÜ

    • #45345
      ERTEKİN
      Katılımcı

      Rıhtımda / Ümit Yaşar Oğuzcan

      Bir beyaz gemiydi ayıran onları
      Kadın güvertedeydi, adam rıhtımda
      Şimdi unuttum yüzünü kadının
      Adamın gözleri aklımda

      Kana bulanmış bıçaklar gibi
      Uzun kirpikleri ıslaktı
      Adam dertli, adam darmadağın
      Dokunsalar ağlayacaktı

      Adam bitkindi, adam seviyordu
      Kalan kederdi, giden gemiyse
      Taş olduğu içindir dedim
      Rıhtım taşları erimediyse

      Derken bir düdük öttü ansızın
      Bembeyaz gemi gitgide ufaldı
      Korkunç yalnızlığıyla başbaşa
      Rıhtımda bir adam kaldı

    • #45346
      ERTEKİN
      Katılımcı

      Sen öğrettin

      Merakla beklediğim  cevapları öğrettin sen
      Hayatın sıradanlığının zincirlerini kırmayı öğrettin
      Dedikodu olmayan sohbeti
      Birilerini önemsemeyi öğrettin
      Kafamı kurcalayan cevapları
      Okuduğumda gülümseten yazıları
      Sinirlendiğinde kıvılcımlar çakan bakışları sevmeyi öğrettin
      Önemsenmeyi
      Farklı görmeyi
      Paylaşmayı özlemeyi
      Ve birde
      Yaşlı balıkçıya
      Yada dükkanını açan Mehmet efendiye
      Duvarda resimleri asılı eczacıya
      Takılmayı öğrettin
      Zeki dostları ve körüksüz arkadaşlıklara
      Karşılık bulmayı öğrettin

                                          Ertekin Karakaya

    • #45347
      ERTEKİN
      Katılımcı

      Otuzbeşime bastım geçen hafta…
      İlk yarı bitti : Hayat:1 – Ben:0…!!!…
      Ama belliydi böyle olacağı
      Nicedir başlamıştı belirtiler:
      Yolda çocuklar “Amca şu topu atıversene” diye seslendiklerinde
      kuşkulanmıştım ilkin…
      Sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi
      yarı yolun ufukta göründüğünü,
      Baktım; lise fotoğraflarım sararmış,
      sınıf arkadaşlarım yaşlanmış.
      Eş dost sohbetlerinde
      sağlık ve çocuk konuşulur olmuş,
      seyahat ve aşk yerine…
      Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum,
      içimdeki uçurtmanın ipini çekercesine…

      Bizim zamanımızda diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım
      mezuniyet törenlerinde,
      -Hayret daha dün değil miydi benimkisi?-
      Yıllar yılı dudak büktüğüm
      “ölümden sonra hayat” masallarına
      kulak kabartmaya başlamışım
      gizliden gizliye…

      İple çektiğim Haziranlara sırt çevirmişim.
      Yaşamın orta sahasına girmişim, irkilmişim…

      Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan;
      Biri, “daha ne gördün ki” diyor yüzünde papatyalarla,
      asıl şimdi başlıyorhayat !…
      Bundan sonrası rahat!”
      Lakin “Buydu görüp göreceğin” diye efkarlanıyor öteki…
      ikinci yarı geçer hızla, yaşlanırsın zamanla…
      Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak
      “Sahi oldu mu o kadar? Hiç göstermiyorsun” tesellisindeler.
      35'le çoktan tanış olanlarsa
      “Hayata hoşgeldin” pankartlarıyla karşılamadalar…
      İlk yarı sadece bir ısınmaymış meğer:
      asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı,
      hayatın… kavganın… aşkın…Bense şaşkın…
      devre arası bilançolarındayım
      Son dönemde
      kimbilir kaç kez eski anıları yaralı ele geçirdim,
      belleğimin derinliklerinde?…
      Kimbilir kaç kez kendime yakalandım,
      kendimden kaçarken?…
      Ve sustum vicdan sorgularında…
      Aksi sedamla bile dertleşmedim.
      Meğer ne yaman serüvenmiş hayat?
      Bazen yediveren gülleri gibi bereketli…
      Sanki hayat değil, Körfez Krizi mübarek:
      Bir koyup, beş alıyorsun…
      Yaşıyor, seviyor ve seviliyorsun…
      Bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık,
      şaşıp kalıyorsun..
      Oysa -herkes bilmezden gelse de-skoru belli oyunun:
      30'larda dedeni ve nineni kaybediyorsun,
      40'larda anneni ve babanı…
      Ve 70'lerde kendini…
      Şimdi devre arası, yolun yarısı…
      Bugüne dek ancak tanıştık hayatla…
      Ben ona kendimi tanıttım,
      O bana kendini…
      Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı…
      Zaferlerim onlar benim, olgunluğumun yapıtaşları…
      Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı…
      Asansör çıkarken yukarı,
      dönüp bakmadım bile aşağı…
      Dönmesin diye başım…
      Ben istikballe arkadaşım…
      Ne var ki herşey yarım…
      Hayat da yarım, sevdalar da…
      Daha diyeti ödenmedi sevinçlerin…
      İhanetlerin hesabı sorulmadı…
      Nazım'ın dediği gibi
      “Kopardım portakalı dalından ama,
      kabuğu soyulmadı,
      sevdalara doyulmadı…”
      “Doydum diyen görmedim ki ben zaten…”
      Lakin gel de zamana anlat bunu…
      Sahi nedir bu telaş, bu kin?
      Sanki ölüye can yetiştireceksin…
      Baktım ikinci yarı kapıda…
      ve hayatın ceza sahası yakın…
      Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını.
      Acılar, sancılar bir çekmecede
      sevdalar diğerinde…
      Bir yerde hüzünler ve korkular,
      bir üstte sevinçler ve zaferler…
      Kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi,
      Sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını..İlk yarı bilançom o benim:
      Yangında ilk kurtarılacak…
      Kazada ilk açılacak…
      Yarımlar tam olduğunda
      kara kutuyu açıp bakanlar
      teşhis koyacaklar halime…
      “Çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı” diyecekler
      Ya da,
      “Sebepsiz alçalmış… Bile bile vurmuş kendini dağlara!…”
      Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin…
      Kalanı benimle gelecek…
      Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatalarımı…
      Reyhanlar saklayacak sırlarımı…
      Skoru bir tek Ege'nin suları bilecek…
      Denize kavuşabilirse eğer içimdeki nehir…

      >HAYAT : 0 – BEN: 1

      Can Dündar

    • #45348
      yasemin
      Katılımcı

      bu siiriler kendim yazdim  :)

      herkez hayatin anlamini arar hayati boyunca!!
      bir kac kisi: hayat dinimiz en önemli sey! der
      bazi kisilerde: hayat ask ve askin acisini cekmek! der
      ama benim icinde: dinime duydugum ask  ve beni sevmeyen kisinin ask acisi dir hayatin anlami

      gökyüzüne bakinca,
      miliyonlarca yildizlari  görünce,
      o kücük kücük isiklari!
      kendini bu dünyada ufak hissedersin,
      aynen yildizlar gibi!!!
      ve onlar gibi yapayanliz

    • #45349
      yasin
      Katılımcı

      çok güzel olmuş tabi sen yazdıysan

    • #45350
      yasemin
      Katılımcı

      evet ben yazdim uyku tutmamisdi óndan sonra bu siirler aklima geldi
      cogu zaman siirlerimi böyle yazarim

    • #45351
      yasin
      Katılımcı

      anladım tekrar güzel olmuş

    • #45352
      yasemin
      Katılımcı

      tesekürler

    • #45353
      yasin
      Katılımcı

      bişey degil ::)

    • #45354
      pkarakaya
      Katılımcı

      karşılıklı ömrümüzden kısıp kattığımız
      zaman,zamana benzetip gittiğin
      ve gerisin geri ıraksatığın sen…
      ve karşımda duruyor o anın donukluğu..
      gün geçtikce
      uzaklaşıyor iki nokta arası…

      bir dosttan alıntı…

    • #45355
      pkarakaya
      Katılımcı

      “hoş geldin ruhum görmedim seni”

      bir fincan caydasın görebiliyorum seni.. sen heryerdesin belkide… sigaram da aldığım nefessin… gök yüzüne baktığımda kuşlarla sevişensin mavi boşlularda…
      belki de yitirdiğim benzerimsin ruhum… hoş-gel dolu gel!anlat bana yaşadığın öyküleri..

    • #45356
      ERTEKİN
      Katılımcı

      ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

      Gözlerin gözlerime değince
      Felaketim olurdu, ağlardım
      Beni sevmiyordun, bilirdim
      Bir sevdiğin vardı, duyardım
      Çöp gibi bir oğlan, ipince
      Hayırsızın biriydi fikrimce
      Ne vakit karşımda görsem
      Öldüreceğimden korkardım
      Felaketim olurdu, ağlardım
      Ne vakit Maçka'dan geçsem
      Limanda hep gemiler olurdu
      Ağaçlar kuş gibi gülerdi
      Sessizce bir cigara yakardın
      Parmaklarımın ucunu yakardın
      Kirpiklerini eğerdin, bakardın
      Üşürdüm, içim ürperirdi
      Felaketim olurdu, ağlardım
      Akşamlar bir roman gibi biterdi
      Jezabel kan içinde yatardı
      Limandan bir gemi giderdi
      Sen kalkıp ona giderdin
      Benzin mum gibi giderdin
      Sabaha kadar kalırdın
      Hayırsızın biriydi fikrimce
      Güldü mü cenazeye benzerdi
      Hele seni kollarına aldı mı
      Felaketim olurdu, ağlardım

      ATTİLA İLHAN

    • #45357
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      Hep umutluydum,
      Seni sisli bir sabahın ardından,
      Mis kokan çimenlerin ve çiceklerin arasından
      Gelisini gözleyeceğimi biliyordum
      Bütün adak haklarımı senin uğruna harcadım
      Ağacıma rengarenk kurdaLeler bağladım
      sana öylesine inandım ki sadece seni bekledim

      Dilimin varmadığı kelimeleri
      Kafamda binlerce defa tekrarlayıp
      Dünyanın en güzel sözLerini sana adadım
      Sadece senin güzelliğine laik olan
      SözcükLeri sana sakladım
      Sanki artık hayal olmaktan çıkıyorsun
      Bana her bir adım atışında
      Usulca yüreğime bir yangın düşer
      O yangının tek sebebi sen…

    • #45358
      ERTEKİN
      Katılımcı

      AYRILIK SEVDAYA DAHİL -1

      görinen yıldız değil yir yir delinmişdür felek
      gün yüzünün hasretiyle tir-i ahımdan benüm
      necati

      1.
      açılmış sarmaşık gülleri
      kokularıyla baygın
      en görkemli saatinde yıldız alacasının
      gizli bir yılan gibi yuvalanmış
      içimde keder
      uzak bir telefonda ağlayan
      yağmurlu genç kadın..

      ATTİLA İLHAN

    • #45359
      yasin
      Katılımcı

      Olmak Demiştin 

      hayat olmaktır demiştin
      hayat sevmek ve olmaktır
      demiştinki gündüz ölmek
      gece ise doğmaktır
      ölüm savmaktır sıranı sırası gelince
      ölüm yaşam kuşunu kafesinden salmaktır
      gözlerime öyle bakma demiştin
      gözlerin ateşe dalmaktır
      ne çıkar misk-u amber sacmasan etrafına
      gülün karı solmaktır
      değişir iklimler mesafeler seninle
      ve hüzün sevdanla dolmaktır
      bu beden her mihnete her belaya katlanır
      lakin maksat ne olmaktır ne ölmektir ne solmaktır
      maksat olmaksa demiştin
      olmak onu bulmaktır
       
      Süleyman Arif Emre

    • #45360
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Susmayı Ögreniyor Yüreğim

      Susuyorum…
      Yine bir gece ve yine baş başayım kendimle, işte yine seni bulup
      kaybettiğim yerdeyim.

      İnsanın bir şeylere karar vermesi ne kadar zor; ya seni içime gömmeli
      ya da artık içimden söküp atmalıyım. Ama her ne olursa olsun susmalıyım.
      Hangisi daha zor, hangisi daha acı? Gerçekten gitmeli miydin, yoksa
      kalıp yanımda savaşmalı mı?… Bir yol arıyorum kendime, bulduğum tüm
      yollarsa sana çıkıyor

      Kapanmalı artık gözlerim. Sonsuz bir karanlıkta tek başıma yürümeye
      devam etmeliyim… Yürümeliyim ardıma bile bakmadan, yürümeliyim
      parçalayıp değerleri ve sevgileri, yok ederek yaşadığım tüm zamanları…

      Nasılda acımasız zaman. Nasıl da yüceltmiştim seni gözümde. Tutup kendi
      ellerimle koymuştum en yükseğe, sonra keyifle izlemiştim yüceliğini.
      Ama yine ben bitirmeliyim. Tutup kollarından indirmeliyim olduğun yerden.
      Ya da seni ölene kadar yaşatmalıyım içimde….. Ne kadar zor bir
      karar..

      Bir yanım:Bir daha kimse, hiç kimse onun kadar çok sevilmeyecek,
      derken, bir yanım sakin, sessiz…
      Zaman geçiyor, acım dinmiyor. Kapanmıyor yaralarım.. Tükenirken ben,
      aklımda bir tek sen… Görüyor musun, yine konuşuyorum ama sessizce.

      Susmayı öğreniyor yüreğim..

      Susuyorum…

    • #45361
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Sevmek Vazgeçmekmiş

      Yüreğimin Acımasından Korkmadım
      Acımaz Dedim
      Acısın, Acısada Senin İçin Değer Dedim
      Sevmekten Korkmadım
      Uğrunda Herşeyi Göze Alabilirim Dedim
      Mutlu Olmak İstedim
      Yanımda Ol
      Hep Benimle Ol
      Hep Benim Ol İstedim
      Ama Olmuyormuş
      Geçip Giden Zaman
      Yıllar
      Yollar
      İnsanlar
      Engel Oluyomuş
      Yürek Acıyomuş İşte
      Hemde Öyle Bi Acıyomus Ki
      Sevmekten Korkuyomuş İnsan
      Sevmek Kendini Ateşe Atmakmış
      Değer Vermekmiş
      Hasret Çekmekmiş
      Fedakarlık Etmekmiş
      Herşeyi Göze Almakmış
      Ve En Önemlisi Sevginden
      SEvdiginden Vazgeçmekmiş …

    • #45362
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Son Mektup

      Artık uğurlu sayım 13 değil. Kırmızı şarabı da hiç sevmezdim zaten. Turuncu, renklerin arasında en nefret ettiğim renktir. film seyretmek, zaman kaybından başka birşey olmadı benim için. Bol bol sigara içiyorum. saçlarımıda kestirdim.
      Anlayacağın seni hayatım siliyorum. Şimdilik masa üstünü çöp sepetine atıyorum tek tek. Bir gün gelecek, çöp kutusunuda boşaltacağım ve seni en derinlere atacağım. Hayatımdan çıkacak, derinlerde bir yerlerde hatırlamak istemediğim diğer anılarımın arasındaki yerini alacaksın.
      Bu yazı son.
      Yazık ! Yaşarken ne de güzeldi herşey. Toparlanmak zaman aldı. Uykusuz geceler, ağlama krizleri, telefonda yalvarmalar, yemeden içmeden kesilmeler… Ödedim. Seni Sevmenin bedelini uzun bir süre ben ben olmayarak ödedim …
      Ne için ? Sanırım ben imkansız aşklar için yaratılmışım. bir kez dahabir imkansız için, senin için kendimi harap ettim.
      Sonuç ? hayatı bir kez daha ve kendime verdiğim sözü tutabilirisem son kez sıfırladım.
      Her gün, her yaşanan ayrı bir tecrübe oldu benim için. İnsan Acılarla olgunlaşıyormuş ya. Ben sayende olgun bir insanım. Hayat ve insan görüşümü değiştirdin.
      Aslında sanada teşekkür etmeliyim. Olgun yaşımda yaşadığım bu imkansızlık bana tahmin edemeyeceğin kadar çok şey ögretti. Sayende inanılmaz insanlar tanıdım. İnsanların inanılmaz olaylarına tanık oldum. Farklı bir dünya ve o dünyada benden, benim fikirlerimden, yaşayışımdan çok ayrı hayatlar yaşandığını, fikirler olduğunu gördüm. Bir insanın yaşarkende ölebileceğini, bir adım ötemde olan bir insanın aslında benim hayatımda olamayabileceğini öğrendim. Ve sevgilerin ölümsüz olmadığını …
      İstemenin bir hiç olduğunu, hayatta bir şeyi istemekten daha önemli değerler olduğunu öğrendim. Kendimin ne kadar değerli olduğunu, sahip olduğum herşeyi, herkesi bir başkası için bir daha asla feda etmemem gerektiğini fark ettim.
      Ben değişmemeliydim. Ben fedakarlık Etmemeliydim.Ben asla ağlamamalı, kaldıramıyacak insanlara hak ettiğinden fazla değer vermemeliydim. Aslında SEVMEMELİYDİM.
      Beni Ben yapan değerlere sıkıca sarılmaya ve bir daha bir başkası için asla vazgeçmeyeceğime yemin ettigim benliğime geri döndüm. Seni bana aşık eden, yazılar yazdırtan benliğime.

      Kısacası güzellik, ben kendimi affettim. Umarım Bir gün bana yaptıkların için seni de affedebilirim …

    • #45363
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Babam ağlıyor…

      Gecenin üçünde oturmuş ağlar
      Görsem de elimden birşey gelmiyor
      Elleri yüzünde maziye dalar
      Yılların yorgunu babam ağlıyor

      Hayatı boyunca yüzü gülmemiş
      Yoksulluk içinde ömür tüketmiş
      Murada ermemiş yüzü gülmemiş
      Yılların yorgunu babam ağlıyor

      Elinde sigara yakar söndürmez
      Oturmuş köşeye kalkmayı bilmez
      Yaş değil kan döker ses seda etmez
      Yılların yorgunu babam ağlıyor

    • #45364
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Eğer

      O kadarda önemli değildir bırakıp gitmeler
      arkasında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer..

      Dayanılması o kadarda zor değildir büyük ayrılıklar bile
      en güzel yerde başlatılsaydı eğer…

      Utanılacak birşey değildir hırsızlık
      çalınan birinin kalbiyse eğer…

      O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses
      hiç bir zaman duyulmasaydı eğer…

      Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman
      beklemeye değecek olan sonunda gelecekse eğer…

      O büyük, o görkemli son ölüm bile anlamını yitirirdi
      yaşanılası herşey yaşanmış olsaydı eğer…

      O kadarda çekilmez olmazdı yalnızlıklar
      son umut ışığıda sönmüş olmasaydı eğer…

      Bu kadarda ısıtmazdı belkide bahar güneşi
      her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer…

      Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar
      ihanetten payını almasaydı eğer…

    • #45365
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Seni Bende Unuttun

      Bir akşamüstü bir rüzgâr yapıştı belime, içtik beraber.
      Sarhoşluk daha çok acıtır dedi, gözleri yaşararak.
      Önce inanmadım.
      Sonra kudurdu, kudurdu.
      Başım döndü, bağırdım…

      “Sen, giderken gülüm izlerini silmeyi unuttun.
      Sen, giderken bitanem, bende bıraktıklarını almayı unuttun.
      Sen, giderken aşkım, sen hâlâ bendeydin.

      Çalan bir müzik parçasının sözlerinde unuttun kendini.
      Bir ağustos akşamında unuttun beni ve seni.
      Süzülen damlaların sıcaklığında,
      Sensiz bir gecenin sabahındaki hıçkırıklarda unuttun seni.
      Terasda içilen bir bardak çayda
      ya da bir bardak birada unuttun.

      Bir mangal ateşinin sonrasında, yanmış közlerde unuttun.
      Beyoğlu'nun o güzel sokaklarında,
      O ıssız kalabalıkda unuttun kendini.
      Söylenen yalanlarda, 'iyi ki varsın'larda unuttun seni ve beni.
      Geceleri baktığımız o yıldızlarda unuttun bizi.

      Bir daha birlikde çıkamayacağımız Yeniköydeki
      çay bahcesinde, Papatya'da unuttun bizi.
      Adını bir türlü koyamadığın
      gelecekdeki güzel günlerimizde unuttun.
      Beraber yakılan sigaralarda unuttun bizi.
      Sen giderken bitanem,
      SENİ BENDE UNUTTUN !!!.”

    • #45366
      taner_karakaya
      Katılımcı

      aşka dönüş

      Dönebilmek o dönüşü olmayan yollardan
      Sürekli bir aldanış bir daha bir daha
      Hiç bitmeyecek gecelerden bir sabaha
      Çıkabilmek ve sevmek durmadan usanmadan

      Konuşmak konuşmak gözlerle fısıltılarla
      Duymak büyülü sıcaklığını beyaz ellerin
      Her geçen dakika var olduğunu anlamak için
      Yaşamak arzu dolu dudaklarda, şarkılarla

      Unutmak ne varsa kötülükten yana
      İnmek sevilen gözlerin derinliğine
      Öyle mutlu, öyle sarhoş, alabildiğine
      Bin yıl içmek o sulardan kana kana

      Her gün ona koşmak dağlardan tepelerden
      Her yerde, her zaman onsuz edememek
      O en tatlı hayal, en büyük gerçek
      Anlarsın taşan o günlerden gecelerden

      Sonra bir gün o bütün karanlıkları yırtasın gelir
      Başını alıp gidesin gelir uzak denizlere
      Artık her şey boş ve yalan sevdin ya bir kere
      Her yerinden bir buğu halinde o yükselir

      Sen yoksun artık anla yeryüzünde bir o var
      Onun elleri var, gözleri, dudakları
      Anlarsın tenin beslediği zaman toprakları
      Ve hala seversin zaman bitinceye kadar

      Yeniden var oluştur ya da bir başka türlü oluştur bu
      Nice aldanmalardan sonra bir aşka dönüştür bu…

      ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

    • #45367
      taner_karakaya
      Katılımcı

      HÂYÂL

      İnsan bu ya dalıp gidiyor engin deryalara…
      Ve kendini arıyor yaşamın kıyısında !
      Yıllar yılları kovalarken ve çırpınırken anılar,
      Sessizliğinde kayboluyor gecenin zifiri karanlığında.
      Lakin umut denilen ateş böceği;
      Kendini hissettiriyor özlenen yokluğunda,
      Gözler puslu,eller titrek ve baş öne eğik…
      Nedir bu bitmez tükenmez esaret !
      Yoksa benim mi bu yoklukta yankılanan feryat ?
      Yoksa bir düşmü bu öylesine ufukta süzülen..
      Peki nerde yanıtı olamayan sualler ?
      Ve nerde o aşılmaz karlı dağlar…
      Belki birgün konacak avuçlarımın arasına,
      Bir kelebek kadar narin ve eşsiz;
      Kanatlı yarınlar…

    • #45368
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Anladım

      Küçük bir çocuktum
      Bir kız sevmeye başladım
      Büyüdüğümü anladım
      Gezdim dolaştım
      Eylendim dostlarım oldu
      Gençliği anladım
      Evlendim çocuklarım oldu
      Geçimderdi sardı
      Hayatı anladım

    • #45369
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Aşığım

      Yağmur yağıyordu
      Ben aşıktım
      Hava karanlıktı
      Üşüyordum
      Yavaş yavaş
      Yürümeye başladım
      Sokaklar boştu
      Ve ben hala aşıktım
      Evlerden sesler geliyordu
      Yağmur yavaşlamıştı
      Sokaklar insan dolmuştu
      Aramaya başladım
      Bir kız gönlümü çalmıştı
      Korkutucu bir şimşek çakmıştı
      Parktaki kedi korkmuştu
      Ben onu arıyordum
      Yağmur yeniden başlamıştı
      Artık yorulmuştum
      Yavaşça kaldırıma oturdum
      Yığılmışım
      Sabah gözümü açtım
      Karşımdaydı
      Biraz bitkindim
      Ama hala aşıktım

    • #45370
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Ayrılık

      Daha dün deyilmiydi
      El ele gezmelerimiz
      Pei bu elimdeki kadeh
      Bu sıgara

      Acaba
      Anlam kazanır mı gül
      Verilen el olmadıktan sonra
      Peki bilir misin yalnızlığı
      Soğuk odalarda

      Yağmur ıslatsa ellerini
      Tutabilir misin
      Tutamadığın gözleri mi
      Islatmadan

      Yada öldürebilir misin beni
      Kan akıtmadan
      Siyah küçük gözlerinle

    • #45371
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Canım Yanıyor

      Bilmem ki
      Garip bir şey bu ya
      Aşk desem yok
      Aşktan daha büyük
      Biraz hasret var
      Soğukluk
      Yıllardan kalma
      Ama bir görüş
      Bir ateş bir bilsen
      Ahh kohroldum
      Bir daha nolur
      Bir daha görsem
      Ne çıkar

    • #45372
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Çiçekler

      Çiçekler
      Rengarenk çiçekler
      Küçük rengarenk çiçekler
      Açtılar
      İlkbahar geldi
      Sevdiğim
      Haberin olsun

      Çiçekler
      Sarımsı çiçekler
      Küçük sarımsı çiçekler
      Açtılar
      Sonbahar geldi
      Sevdiğim
      Canın sağolsun

    • #45373
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Ey Hayat

      Bu gece bir başkayım
      Bir başka yıldızlar
      Gözlerinde
      Bu sokaklar insanlar
      Bu ben miyim acaba
      Yoksa bir mayıs yağmuru
      Uzaklarda

      Nedir bilinmez
      Bilinmez doğuşu güneşin
      Bilinmez neden bu ayrılık
      Neden ağlıyası yağmurlar
      Belkide sevdadan
      Peki sevdamıdır
      Bu elimde tuttuğum
      Izdıraplık

      Of dünya yalan dünya
      Bir türkü gibisin
      Herşeyim sende
      Sevdiğim saydığım
      Can yoldaşım

    • #45374
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Kanında Var

      Alışılmışlığı bırak
      Kır zincirlerini
      Acıl dünyaya
      Korkma
      Kanında var

      Yaratılmıştan
      Yaratılmayanı yarat
      Hayret ver dünyaya
      Korkma
      Kanında var

      Anlat anlasınlar
      Anlamak istemediklerini
      Korkma
      Onlar korksunlar

      Korkma şanlı çocuk
      Tarihin var destanlar var
      Gerekirse
      Bir tane daha var
      Korkma
      Kanında var

    • #45375
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Sefil Ölüm

      Sersefil ortadayım
      İş bulamadım yine
      Sıgaramda bitti
      Başım ağrıyor
      Susadım biraz
      Soğuk hava
      Çiğerlerimi dövüyor
      Saat daha beş
      Hava yeni ağarıyor
      İnsanlar görüyorum
      Koşuşturan
      Hepsi bin dertli
      Yavaşça yürüyorum
      Hızlanıyorum
      Hepsi bana bakıyor
      Bağırışlar
      Elveda diyorum

    • #45376
      taner_karakaya
      Katılımcı

      SENSİZLİK

      Sensizlik çöker içime ansızın,
      Dalar gözlerim uzaklara,
      Sonra birden sen belirirsin karşımda;
      Dudağında tatlı bir tebessüm,
      Yüzünde masum bir eda,
      Gözlerinde bir ışık…
      Belkide benim ümit ışığım bu,
      Kendimi onda bulurum sanki.
      Bir bakış bir mana anlatıyor.
      İyimi kötümü bilemiyorum.
      Konuşmalar normal seyrinde,
      Bana yoldan çıkmış gibi geliyor
      Bildiğim tek bir şey var oda sensizlik.

      Sonra birden irkilirim.
      Artık rüya bitmiştir.
      Yine seni bulamam hiçbiryerde.
      Toparlamaya çalışırım kendimi.
      çayımı yudumlarım,
      Ama nafile;
      Çay çoktan soğumuştur…
      Şarkılarda inattır bana,
      Sürekli ayrılık vardır her notasında,
      Sanki bana nispet yaparcasına,
      Bende onları yanıltmak için,
      Senin aramanı beklemeye başlarım.
      Saniyeler, dakikalar, saatler geçer,
      Ama ne arayan vardır nede soran,
      Sonra ben aramak isterim seni,
      Ama inattır ya, vazgeçerim son anda.

      Yatma vakti gelir,
      Asıl dertler burada başlar,
      Sanki bir işkencedir sensizlik.
      Beynimi kemirir içinden çıkılmaz sorular.
      Aradabirde sitem ederim sana,
      Aramayacağım bir daha bitti, buraya kadar derim
      Ama;öyle demiyor içim, dinmiyor figanım benim
      Beni esir alıyor sanki,kalbim
      Kalbime de kilit vuramam ya…

      Ümitlerin tıkandığı noktada ben
      Gönüllerin yandığı noktada ben
      Aşıkların sevgilisi sen
      Senin aşığın ben
      Anlatamam halimi
      Kelimeler yetmiyor
      Sana kavuşmadıkça ey yar,
      Dertlerim bitmiyor…

      MUSTAFA SAKIN

    • #45377
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Körüz Biz…

      Ne varsa otu ot çiçeği çiçek yapan
      Tanyerinden söken umut ışığı
      Sizin olsun çekik gözlü kardeşlerim
      Aydınlıklar sizin olsun körüz biz.
      Bakmayın gözlerimizde yansıyan yıldızlara
      Göremeyiz ateşböceklerini biz körüz
      Çakıp sönen deniz fenerlerini uzak kıyılarda
      Bir bulut ne zamandır üstümüzde
      Yurt genişliğinde bir bulut kurşun ağırlığında
      Nilüferler sularımızda açar mevsimsiz
      Dolanır ayaklarımıza boğum boğum
      Yapraklarında iri leş sinekleri uçuşa hazır
      Göz göz oyulmuş gözlerimiz biz körüz
      Göz çukurlarımızda radarlar fırıl fırıl döner
      Körüz el yordamıyla yaşıyoruz bu yüzden
      Yeni körler peydahlarız uyur uyanır
      Ayak altında ezile dursun karınca sürüleri
      Ezenlerle bir olmuş yaşıyoruz ne güzel
      Çizme onlardan içindeki ayak bizden ne iyi
      Körüz biz kör uçuşlara açmışız toprağımızı
      Ha düştü ha düşecek çelik gagalardan
      Mantar mantar açılan tohumlar sıcakta
      Gözlerimizi bir pula satıp geçmişiz bir yana
      Ölmesini bilenlere yüz çevirmemiz bundan
      Körüz göz bebeklerimize mil çekilmiş mil
      Acımasız bir namlu şakağımızda soğuk
      Tetikte kendi parmağımız yabancının değil.

    • #45378
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Benim Kardaslarım…

      Dostum yok ya dostum, düşman arama!
      Sağolası kardaşlarım var ya benim…
      Melhem diye tuz ekerler yarama
      Sağolası kardaşlarım var ya benim…

      Menfaat çıkar olunca şu konu
      Kimi kep'i attı kimi şifonu
      Ali Cengiz olur oynar oyunu
      Sağolası kardaşlarım var ya benim…

      Dursun desen de duramaz yerinde
      Kırk tilki var her birinin cebinde
      Hesap günü gelir çatar birinde
      Sağolası kardaşlarım var ya benim…

      Huri melek sandığım masum yüzler
      Kimi kuyum kazar, kimisi düzler
      Ayışığı kadar kar etmez hiç sözler
      Sağolası kardaşlarım var ya benim…

      Böbürlenme Çağlari beş kardeşinle
      Ne desen boş, ne desen boş nafile
      Sağlığında tükürürler leşine
      Sağolası kardaşlarım var ya benim…

    • #45379
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Babadan oğula…

      Eve dönmez bir akşam;
      Ve gün yüzlü çocuğu,
      Sorar: Nerede babam?

      Bakarlar, oldu, bitti;
      Gelir, derler çocuğa,
      Baban attaya gitti.

      Uzar gider bu atta;
      Ve neler neler olmaz
      Ve kimbilir ve hatta;

      Bir mahşer gerisinde;
      Babası döner bir gün,
      Oğlunun derisinde…

    • #45380
      taner_karakaya
      Katılımcı

      GEL

      GEL
      SEN YOKSUN
      BÜTÜN SOKAKLARINA KAR YAĞIYOR ÖMRÜMÜN.
      NEFESİM,
      ÜŞÜYEN BİR GELİNCİK AYAZI.
      BÜTÜN GECELER AYSIZ
      DURMADAN BİR EZGİ SAVRULUYOR DUDAKLARINDAN GECELERİN
      HÜZNÜN UZAYAN SAÇLARINDA KİMSESİZLİĞİM KANIYOR
      YAĞMALANMIŞ BİR ÖMRÜN ORTASINDAN SIZARAK
      YARALI GÖNLÜMÜN IRMAKLARINA DOLUYOR.
      GEL
      HER GECE BİR DEPREM OLUYOR
      EY ÇAĞLAYAN BİR SUDA YİTİRDİĞİM MENEKŞE GÖZLÜ
      SESLEN BANA NERDESİN, HANGİ UZAK ŞEHİRDESİN
      BİR RÜZGARIN KANATLARINA VURSAM DUYULUR MU SESİM
      GELLL…..

    • #45381
      taner_karakaya
      Katılımcı

      Ben Orada Sen Burada

      Ben orada öldüm en çok orada bilmezsin
      Orada zaman buruşmuş bir eski resimdi
      Orada sen yoktun, gözlerin belli belirsiz
      Koptum oradan, bir kırık heykelim şimdi

      Bir kolum derin denizlerde tek başına
      Ayaklarım çöllerde kum tepelerinde gömülü
      Alıp götürür saçlarımı bir soğuk rüzgâr
      Ben orada öldüm, en çok orada bir başka türlü

      Hiç bende değilsin, burada yoksun ki
      Orada var mısın, ya da ben yok muyum
      Tek değiliz seninle, bütün olmadık hiç
      Şimdi nerdeyiz nasılız bilmiyorum

      Orada akşamlar daha çok serin
      Ben bu kadar değilim, bu kadar yıkık
      Sarhoşum, kederliyim, yoksulum, sensizim
      Orası sisler içinde orası karanlık.

      Bensiz olduğun yerde değil mi en güzelsin
      Bensiz olduğun yerde söyle şarkılarını aşkın
      Bir mermeri al, yont, şekil ver ona benden
      Bir günah işlercesine sessiz ve dalgın

      En iyisi sen burada kal, hep burada
      Ellerinle kal, dudaklarınla, gözlerinle
      Tut ki bütün renkler senin mavi kırmızı
      Burada her şey sen nasıl istersen öyle

      Bir büyük ayna duvarlar çok büyük
      Orayı düşünme hiç burada soyun
      Utandır duvarları pencereleri, kapıları
      İki yalnızız şimdi anlıyor musun

      Var sandığın sen sen değilsin bir başkası
      Benim anlasana benim o yok dediğin
      Sabahları bir serin havayım içine dolan
      Benim akşamları pencerende beklediğin

      Hiçbir şey bilmiyorum, sen anlıyorsun
      Senin bilmediklerini anladığım gibi
      Güzel, parmaklarının değdiği bir şey
      Sensizlikler içinde seninle olmak iyi

      Orada bulutlar yağıyor paramparça
      Orada ağlayan dağlardır göğe en yakın
      Orada sen yoksun, orada bir şey yok
      Orada kan ve ölüm, orada yangın

      Ümit Yaşar Oğuzcan

    • #45382
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      Hiç bende değilsin, burada yoksun ki
      Orada var mısın, ya da ben yok muyum
      Tek değiliz seninle, bütün olmadık hiç
      Şimdi nerdeyiz nasılız bilmiyorum

      güzelmiş valla… :'(

    • #45383
      esra
      Katılımcı

      BEN ÖÜRSEM
      Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
      Şehre simsiyah bir kar yağar
      Yollar kalbimle örtülür
      Parmaklarımın arasından
      Gecenin geldiğini görürüm

      Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
      Çocuklar sinemaya gider
      Yüzümü bir çiçeğe gömüp
      Ağlamak gibi isterim
      Derinden bir tren geçer

      Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
      Alıp başımı gitmek isterim
      Bir akşam bir kente girerim
      Kayısı ağaçları arasından
      Gidip denize bakarım
      Bir tiyatro seyrederim

      Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
      Uzaktan bir bulut geçer
      Karanlık bir çocukluk bulutu
      Gerçeküstücü bir ressam
      Dünyayı değiştirmeye başlar
      Kuş sesleri, haykırışlar
      Denizin ve kırların
      Rengi birbirine karışır

      Sana bir şiir getiririm
      Sözler rüyamdan fışkırır
      Dünya bölümlere ayrılır
      Birinde bir pazar sabahı
      Birinde bir gökyüzü
      Birinde sararmış yapraklar
      Birinde bir adam
      Her şeye yeniden başlar

    • #45384
      yasemin
      Katılımcı

      :'( esra bu siir süperdi a :'(

      cok beyendimmm

    • #45385
      esra
      Katılımcı

      eeee tabi süper olcak ben yazdim ya oyüzden yani :P

    • #45386
      ERTEKİN
      Katılımcı

      Esracım gerçekten güzel bir şiir seçmişsin …Ataol Behramoğlunun en sevdiğim şiirlerinden biri …şiir sayfasının başında yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var adlı şiir de ataol behramoğlunun okumanı tavsiye ederim canım…..şiir sevmek hayatı sevmek insanları sevmek ve dahada önemlisi kendini sevmektir ….. şiir sevginiz hiç kaybolmasın…

    • #45387
      ERTEKİN
      Katılımcı

      LAVİNİA

      Sana gitme demeyeceğim.
      Üşüyorsun ceketimi al.
      Günün en güzel saatleri bunlar.
      Yanımda kal.

      Sana gitme demeyeceğim.
      Gene de sen bilirsin.
      Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
      İncinirsin.

      Sana gitme demeyeceğim.
      Ama gitme Lavinia.
      Adını gizleyeceğim,
      Sen de bilme Lavinia

      ÖZDEMİR ASAF

    • #45388
      ilknur
      Katılımcı

      Adimla Nasil Berabersem

      hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
      bir dakika bile çikmiyorsun aklimdan
      kosar gibi yürüyüsün
      karanlikta bir isik gibi aydinlik gülüsün

      hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
      uzak uzak yildizlarla çevrilmis kainatin
      karanlik bosluklarinda akip giderken zaman

      adimla nasil berabersem öylece beraberiz
      seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye
      gönlümüz mutluluga inanmis olmanin gururuyla rahat
      koltugumuzun altinda birer dinamit gibi kellemiz
      ve sonra her zaman her ölümlüye
      ayni sartlar altinda kismet olmiyan
      gerçekleri görmenin aydinligi alinlarimizda

      hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
      sen bana kalbim kadar elim kadar yakinsin

      Attila Ilhan

    • #45389
      esra
      Katılımcı

      Esracım gerçekten güzel bir şiir seçmişsin …Ataol Behramoğlunun en sevdiğim şiirlerinden biri …şiir sayfasının başında yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var adlı şiir de ataol behramoğlunun okumanı tavsiye ederim canım…..şiir sevmek hayatı sevmek insanları sevmek ve dahada önemlisi kendini sevmektir ….. şiir sevginiz hiç kaybolmasın…

      tesekkür ederim ertekin amca insallah öbür siirleride okurum

    • #45390
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      Özgürlük adına

      Özgürlük adına dökülürken kanımız,
      Seccadesiz toprağa değdi alnımız,
      Biz yürekten şahadetler getirdik.
      Yükseldi seslerimiz arş-ı alaya,
      Bir iken bin olduk, eksilmedi sayımız,

      Yürüdüğümüz yolda yoktu riyamız
      Ataların kanıyla boyandı bayrağımız
      Dostluk, kardeşlik ve barış adına
      Sadece özgürlüktü, sulh fermanımız

      Vatan, ille de vatan dedik.
      Huzur ve refah için, dağları deldik
      Biz, bunalımlarla, gerilimlerle
      Mücadelenin anaforundan geldik.
      Gelmedik kimsenin oyununa
      Koyulduk hürriyetin yoluna
      Hain ve kalleş, diktaları deviren,
      Harp çocuklarıyız.

      Bağımsızlığımız adına
      Canlarımız,
      Ve dökülen kanlarımız adına,
      Derinliğine istedik özgürlüğü.
      Yurtta sulh, cihanda sulh dedik
      Bizler…!
      Bu amaç uğruna, çok canlar verdik.

      Müsade Özdemir

    • #45391
      Eren Kıyan
      Ziyaretçi

      çok süper bir şiirdir hatta şarkısıda war…

      SESSİZ GEMİ
                 


      Artık demir alma günü gelmişse zamandan,

      Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.

      Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

      Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

      Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli,

      Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

      Bîçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

      Hicranlı hayâtın ne de son mâtemidir bu!

      Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler;

      Bilmez ki giden sevgililer dönmiyecekler.

      Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,

      Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

                                                                                  YAHYA KEMAL BEYATLI

    • #45392
      superhuman_girl
      Katılımcı

      Hepsi de çok güzel. Buyurun bir tane de benden…

       

          ÜSKÜDAR'IN DOST IŞIKLARI

      Ötmekte fecre karşı horozlar birer birer

      Geçtikçe her dakika belirmektedir seher.

      Bilmem kaçıncı fecri vatan toprağında, biz,

      Görmekle şimdi bir yaşatan vecd içindeyiz.

      Etrâfı okşuyor mayısın tâze rüzgârı;

      Karşımda köhne Üsküdar'ın dost ışıkları…

      Kimlersiniz? Ya bağrı yanık kimselersiniz!

      Yâhut da her sabâh uyanık kimselersiniz!

      Dünya yüzünde, bir sefer olsun, tanışmadan,

      Öz çehrenizle sizleri görmekteyim bu an.

      Sizlersiniz bu ân'ı ışıklarla Türk eden!

      Eksilmesin şu mutlu şafaklar bu ülkeden!

      Gönlüm, dilim, kanım ve mizâcımla sizden'im

      Dünyâ ve âhirette vatandaşlarım benim.

                                                      Yahya Kemal BEYATLI

    • #45393
      Eren Kıyan
      Ziyaretçi

      LAVİNİA


      Sana gitme demeyeceğim.
      Üşüyorsun ceketimi al.
      Günün en güzel saatleri bunlar.
      Yanımda kal.

      Sana gitme demeyeceğim.
      Gene de sen bilirsin.
      Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
      İncinirsin.

      Sana gitme demeyeceğim,
      Ama gitme, Lavinia.
      Adını gizleyeceğim
      Sen de bilme, Lavinia.
                                                            ÖZDEMİR ASAF

    • #45394
      yasoş…
      Katılımcı

      huzur içinde gözlerim yolda
      onu bekliyorum
      yağmura yada rüzgara aldırmıyorum
      zamana  yada  kadere isyan etmiyorum bana  ait olan bana gelecek
      bunu biliyorum
      aslında hepsi yalan 
      sadece kendimi kandırıyorum!!!!!!!

      aşk bir çağlayandır
      çıktığı yer kalp
      döküldüğü  yer dudaktır
      sevilen kalbe verilen en kötü ceza
            UNUTULMAKTIR!!!

      bir gün denizler toprak
      gündüz  karanlık
      gece aydınlık
      yıldızlar parlamaz hale gelirse
      o zman anlaki;
      seni artık sevmniyorum:!!!!!

      mutluluğun gökyüzünden dökülen
      bahar yapmurları kadar bol olsun
      o  kadar mutlu olki 
      gözlerindeki mutluluk ışığı
      mutluluğu arayanlara umut ışığı olsun!!!!

      üç tane gül
      beyazı ikimizin
      kırmızı senin
      sarısı benim
      beni unutursan kırmızı solsun
      seni unutursam sarısı solsuun
      eğer seni sevmekten vazgeçersem
      beyaz gül kefenim olsun:!!!!!

                            MAHKEME
      Suçlu=Sen ve  Ben
      Suç=Sevmek
      Davacı=Aşkımız
      Avukat=Dudaklarımız
      Savcı=Kalbimiz
      Şahit=Gözlerimiz
      Hakikat=Sevmek ver SevilmeK

      İLK DEFA GÖZLERİME SEN BAKTIN
      BÖYLE SEVGİ DOLU BÖLE MANALI
      İLK DEFA ELLERİMİ SEN TUTTUN
      BÖYLE MASUM BÖLE MANALI!!!!

      MERHABA!!HÜZÜN ODASI
      BEN DUYGU GEMİSİ
      GECENİN İLK IŞIKLARIYLA
      DEMİR ATTIM KIYILARINA
      YÜKÜM MUTLULUK
      HADİ UYAN AÇ GÖZLERİNİ
      BAK NE DİYOR GEMİDEKİ SES
      /SENİ  ÖZLEDİM  /

      BİRAZ BURUK DUYGU YÜKLENİYORSA YÜREĞİNE
      ZAMAN ZAMAN  GÖZLERİN DALIYORSA UZAKLARA
      KULAKLARIN DELİ GİBİ ÇINLIYORSA
      BİLKİ UZAKLARDA SENİ ÖZLEYEN BİRİ VAR:!!!

      SANA  ŞARAP VERİYORUM
      İÇ AMA SARHOŞ OLMA
      SANA BİR GÜL VERİYORUM
      KOKLA AMA SOLDURMA
      SANA KALBİMİ VERİYORUM
      SEV AMA ALDATMA!!!!!

      KALPTE YARA GÖZDE AŞK HAYAT BUDUR ARKADAŞ :D :D

    • #45395
      yasoş…
      Katılımcı

      herkesin şiirleri çok güzel ayrıca paylaşım için  teşekküürler ;)

    • #45396
      yasoş…
      Katılımcı

      bncede çok güzelmiş hele sevipte bklemk……….yada o yanında yokken bile onu yaşamak ah ah!!!!

    • #45397
      PINAR AKSU
      Katılımcı

      çok güzel şiirler
      ama arkadaşlar lütfen her yazı için yeni bir sayfa açmayalım..

      zaten konu ilgili bölümler açılmış durumda…

    • #45398
      yasoş…
      Katılımcı

      teşekkür ederim
      kusura bakmayın sitelerle ilgili pek bişe bilmedigim için öl yaptım
      ama bidahakine dikkat ederim!!!! :(

    • #45399
      PINAR AKSU
      Katılımcı

      tamam :) tşk.ler

    • #45400
      yasoş…
      Katılımcı

      bişe degil

    • #45401
      sexy_back
      Ziyaretçi

      yol kenarlarındaki yağmur mazgallarını
      kumbara sanıp haçrlığımı atardım
      bu yüzden en çok
      denizden alacaklıyım

    • #45402
      sexy_back
      Ziyaretçi

      yoksul bir çocuk görsem
      yağmur altında üşüyen
      köprü olmak geçer
      hiç değilse içimden

    • #45403
      PINAR AKSU
      Katılımcı

      sexy_back sakıncalı nick kullanımından dolayı kaydın silinmiştir..

    • #45404
      yasoş…
      Katılımcı

                      elveda
      hadi gel,
      yoksa kaybolacağım karanlıklarda
      belki  sisli bir kış  gecesi
      belki  hüzünlü bir sonbahar  akşamı
      cesedimi  bulacaklar  çamurlar arasında

      gelip sonra haber verecekler
      şaşıracaksın!….
      bir elinde resmin bir elinde silahı vardı diyecekler

      inanmayacaksın!….
      kalkıp geleceksin sonra bana
      cesedimi görünce  taş kesileceksin
      senin içim  neler  çektiğimi  bir bir anlayacaksın

      tutup ellerimi  affet diyeceksin
              'AFFET  BENİ'

      seni çoktan affettiğimi bilmeyeceksin
      eğilim sarılacaksın soğuk vücuduma
      işte o an bir fısıltı duyacaksın  dudaklarımdan
                    'ELVEDA'

      güneşin batışını izlerken seni özlüyorum
      yağmurun yağışını dünlerken sesini duyuyorum
      ıssız  kaldırımda dolaşırken seni düşünüyorum
      bebeğim  seni çok  özlüyorum

    • #45405
      PINAR AKSU
      Katılımcı

      Giderken (Çukur)

      Bilerek mi yanina
      almadin giderken
      basinin yastikta
      biraktigi
      cukuru

      Guveniyordum
      oysa ben sevgimize
      vapur iskelesi
      ya da tren istasyonundaki
      saatin dogrulugu kadar

      Beni senin gibi
      bir de annem terketmişti
      ki gobegimde durur
      onun yoklugundan
      bana kalan
      cukur
       
      Sunay Akın

    • #45406
      PINAR AKSU
      Katılımcı

      Susma

      Susma,
      Sen sustun diye bozuldu büyü;
      Dağıldı periler, yıkıldı Kaf,
      Anka öldü.
      Sen sustun,
      Derinleşen bir kuyudur
      Şimdi içimde zaman.
      Yiter dibinde uyku,
      Yiter rüya,
      Yiter benim Yusufluğum.
      Ah, kırılır çıkrığı bu kuyunun,
      El atmaz kimse,
      Çürür çöl ortasında, çürür…
      Bulamaz beni hiçbir bezirgân.
      Çünkü sen sustun diye durdu
      Heybesinde umut taşıyan kervan.
      Susma, susarsan
      Kim çıkarır beni bu dipsiz kuyudan?
      Ey saçlarında aydınlık,
      Ninnilerinde yağmur saklayan!
      Asi saçlarımı okşa dizinde,
      Dokun bir yangın yeri alnıma ellerinle
      -Göğümde gezinen buluttur ellerin.
      Parmaklarının arasında büyür
      Toprağa can veren yağmurlar.
      Dokunduğun yerden günah silinir,
      Baktığın yerden karanlık-
      Ve çöz masal yumağını üstüme,
      Çekip al beni bu karanlıktan.

      Ben ki
      Kundakta susuz bir İsmail’im;
      Sen susunca kızgın çöldür beşiğim.
      Bir yanım Merve, bir yanım Safa,
      Dönünceye kadar İbrahim,
      Koş Hacer, koş
      Yüreğini koparıp yerinden
      Yedi defa,
      Yetmiş defa,
      Yetmiş bin defa…
      Kızgın kumlar arasında
      Bir damla su ara.

      Sen sustun,
      Sustu ninni, masal sustu…
      Ey rüyaları çalan haramiler!
      Alın gözlerimdeki buğuyu,
      Kerpiç bir damın bacasında tüten
      Alın, ekmek kokusunun hazzını.
      Alın çıkınımda ne varsa:
      Çizmelerimde sakladığım hıçkırığı,
      Çakıma sürülen söğüt suyunu…
      Nasılsa,
      Koptu elimden annenin saçları,
      Zamanın ipi koptu.
      Gök mavi olmayacak artık,
      Nasılsa yağmura küstü nisan,
      Çiçekler kanmayacak bahara.
      Geri dönmeyecek bir daha,
      Geri dönmeyecek;
      Son sefere çıktı göçmen kuşlar.

      Sustu masal,
      Ah, bir Şehrazat kadar bile
      Yer tutmuyor insan.
       
      Veysi Atıcı

    • #45407
      yasoş…
      Katılımcı

                  SENDE  BİLİRSİN
      Bir  hata  edipte sevmişim meğer
      Zalimsin aşkıma vermedin  değer
      Vicdanın  sızlayıp seversen eğer
      Çok geç kaldığını sende bilirsin

      Taşsız bir mecarda bulunca beni
      Boşuna  ağlayıp  üzme kendini
      Bağırma  ruhum duysada  sesini
      Ölülüer  konuşamaz  sende  bilirsin

      Hüzün kaplasada  taştan kalbini
      Katilsin öldürdün  seven birini
      Allah 'a  yalvarıp açma elini
      Kötüler  af  olmaz  sende bilirsin

      Bir gün  aşklar biter  hatıralar kalır
      Kimi seversen sev beni hatırlatır
      Sonra  bir başkası yerimi  alır
      Gelen gideni hep  aratır!!!!!!

    • #45408
      Eren Kıyan
      Ziyaretçi

      sexy_back sakıncalı nick kullanımından dolayı kaydın silinmiştir..

      vay bee…
      nicki sakıncalı diye kayıt siliniyo…
      ne disiplinli siteymiş ! ! !  ;) ;) 
      ama bence bravo yaniiii

99 yanıt dizini görüntüleniyor
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.