Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün, İstanbul'da Harp Akademileri Komutanlığı'nda yaptığı ve bir haylı dikkat çeken konuşma metni
(liderlik üzerine olan paragrafları)
…Günümüzde başarı, tüm personelin performansına, göreve gönülden bağlılıklarına ve liderin bunu sağlamada göstereceği etkinliğe bağlıdır. Astlarını teşvik edebilen, destek olabilen, onlara önemsendiklerini hissettiren ve gelişmeleri yönünde onlara yeni ufuklar açabilen liderler başarılı olacaklardır. Douglas McGregor'ın önerdiği gibi; liderlik anlayışı ödül, ceza gibi alışveriş içeren kavramlar yerine, liderin sahip olduğu inanç ve değerlerin astlarını harekete geçirme gücü üzerine kurulmalıdır. Bu güç lider ve astların ulaşmayı arzuladıkları yüksek hedeflerin tek bir potada eritilmesini sağlayacaktır.
Liderlerin bunu birkaç teknik ya da yöntemi kullanarak başarması mümkün değildir. Astlarınızla olan ilişkilerinizi şekillendirirken, hem astlarınıza hem de astlarınızı görmek için kullandığınız merceğe bakmalısınız. Çoğumuz astlarımızı oldukları gibi gördüğümüzü, onları değerlendirirken nesnel olduğumuzu düşünürüz. Oysa bu doğru değildir. Onları oldukları gibi değil olduğumuz gibi görürüz. Lider olaylara astların gözlüğünden de bakabilmelidir. Empati yapabilme yeteneği, bir liderin sahip olması gereken en önemli özelliklerinden biridir. Empatik lider, astlarının duygularının bilincinde olur ve onları takdir eder. Moller empatinin şu üç yönüne dikkat çekmektedir. Bilinç, anlayış ve kabullenme:
Bilinç: Empatik lider, başkalarının hislerinin bilincindedir ve onlara karşı duyarlıdır.
Anlayış: Empatik lider, söz konusu hislere yol açan veya onları 'tetikleyen' durumları kavrar.
Kabullenme: Empatik liderin iletişim tarzı diğer insanların kendilerini kabullenilmiş ve anlaşılmış hissetmesini sağlar.
Sonuçta, kullandığınız mercek astlarınızla olan ilişkileri yorumlama tarzınızı etkiler.
Stephen COVEY de “Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı” isimli eserinde liderin yerine getirmesi gereken diğer bir prensibin; öncelikle kendi göreviyle ilgili ve seviyesine uygun işlerle uğraşması, yani etki alanına odaklanması olduğunu vurgular. Bu etki alanının sınırlarını “görev tanımı” çizmektedir. Ancak ne yazık ki, bu konu genelde kişiler tarafından yeterince anlaşılamaz. Kişileri, odaklanması gereken konulardan saptıracak bir dürtü daima vardır. Oysa ki, etki alanına odaklanmak, liderin asıl sorumlu olduğu konularda uzmanlaşmasını sağlar ve bu şekilde astların lidere güveni artar ve etki alanı genişler. Çabaların odak noktası olarak çevredeki sorunlara, denetleyemedikleri koşullara, başkalarının zayıflıklarına odaklanan yani ilgi alanlarını seçen kişiler ise astlarının gözündeki saygınlıklarını yitirirler. Odaklandıkları nokta suçlayıcı davranışlara, reaktif bir dile ve gitgide artan bir mağduriyet duygusuna neden olur. O odaktan yayılan negatif enerji, etki alanlarının ihmaliyle birleştiğinde performans olağanüstü derecede düşer.
Yine COVEY aynı eserinde şu hususlara temas etmektedir:
“Odağımızın hangi alanda olduğunu belirlemenin yolu 'olsaydı'larla, 'olabiliriz'leri birbirinden ayırt etmektir. İlgi alanı 'olsaydı'larla doludur.
İlgi alanına odaklanan kişilerden sürekli olarak;
“Denetleme daha sonra olsaydı…”
“Daha nitelikli personelim olsaydı…”
“Daha fazla ödeneğim olsaydı…” gibi sözler duyarsınız.
Etki alanı ise 'olabiliriz'lerle doludur.
Etki alanına odaklanan kişiler genellikle;
“Daha başarılı olabiliriz.”
“Sorunları çok kısa zamanda çözebiliriz.”
“Güçlükleri aşabiliriz.” ifadelerini kullanırlar.
Eğer sorunun dışarıda olduğunu düşünüyorsanız bu düşünce sorunun ta kendisidir. Dışarıdaki olguya siz hükmetme gücü verirsiniz. Değişmek için önce dışarıdakilerin değişmesini bekler durursunuz. Lider ise çevresine yön veren olumsuzlukları fırsata dönüştürebilen kişidir. Bunun için lider etki anındaki işlere odaklanmalı ve proaktif bir yaklaşım izlemelidir.
Ayrıca lider, herkesin bir tarafa baktığı sırada diğer tarafta olup biteni de görebilendir. Yaptıklarını başkası beğensin diye değil, kendisi beğenip doğru bulduğu için yapandır. Tepelerin arkasını görebilendir. Sadece kabul edilebilecekleri yapan değil, yaptığını kabul ettirendir.
Liderin önemli bir görevi de kafalarda fikirlerin yeşermesine ortam sağlamasıdır. Çünkü, düşünce yoksa eylem de yoktur. Öncelikle, insanların 'düşünce yapısı', değişimleri algılayacak şekilde hazırlanmalıdır. Daha sonra, zaten eylemler kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Eylem merkezli karar süreçlerinin yerini düşünce merkezli yaklaşımlar almalıdır. Çağımızın kaldıracı, biraz önce anlatmaya çalıştığım liderleri üreten insanın bizzat kendisidir. Amaç, önce beynin içine bakacak, orada olanları sorgulama cesaretine sahip olacak ve gerektiğinde yeni kuramlara uyum sağlayabilecek insanı oluşturmaktır. İçeriye bakmadan dışarıyı şekillendiremezsiniz.
Bilgi devriminin ve bilgi patlamasının önemli yansımalarından biri de lider profilinin biçimlenmesinde olacaktır. Kendinizi Bilgi Çağının gereksinimlerini karşılayacak şekilde hazırlamanız gerekmektedir. Bunun için;
Etkili İletişim Becerilerine,
Bağımsız Öğrenme Yeteneğine,
Sosyal Becerilere,(Örneğin Sorumluluk alma, olumlu yaklaşım gösterme, etik davranma ve itidalli olma gibi)
Takım Çalışması Becerisine,
Düşünme Becerilerine, (Problem çözebilme, eleştirel düşünme gibi)
Bilgi Gezginliğine (Bilgiye nasıl ulaşacağını ve kullanacağını bilme)
Yaşam boyu öğrenme becerilerine, sahip olmanız gereklidir.
21. Yüzyılın getirdiği değişimle başa çıkabilmek için ifade etmiş olduğum prensiplere ilave olarak göreve yönelik prensipleri de hayata geçirmeniz gerektiğine inanıyorum. Konuşmamın ilk bölümünde de belirttiğim gibi günümüzde görev gereksinimleri olağanüstü derecede farklılaşmıştır. Artık başarı için farklı çözümler ile farklı sonuçlar elde etmelisiniz. Bunu da aynı şeyleri tekrar ederek gerçekleştiremezsiniz.
Yaratıcılığı sağlamak ve vizyonu yaşatmak içinse, kontrole dayalı yönetim anlayışından uzaklaşmalısınız. Edwards DEMING'in belirttiği gibi başarı için rutin olarak %100 kontrol yapmak; hata yapmayı planlamak ve sisteminizin yeterli olmadığını kabul etmekle aynı şeydir. Kontrol başarıyı sağlamada geç, etkisiz ve masraflı bir yöntemdir. Başarı kontrolle değil, sistemin iyileştirilmesi ile sağlanır. Tabii %100 kontrolün gerekli olduğu emniyete yönelik hususlar ile başkalarınca saptanan mali ve hukuki konuları bunun dışında tutuyorum.
Ayrıca kontrol yapan kişi sayısı arttıkça, kontrolün etkinliğinin de azalacağından emin olun. Çünkü kontrolü yapan herkes bu iş için bir diğerine güvenir. Paylaşılan sorumluluk hiç kimsenin sorumlu olmaması demektir. Bu yüzden lider kontrolün gerekli olduğu durumlarda bunu yapacak kişiyi doğru belirlemelidir.
SONUÇ
Vatan için yaptığımız her şey, vatanımızı çok sevdiğimizdendir. İcra edilen bütün faaliyetler yurt ve ulus sevgisi temeline dayandırılmalıdır. Yurt sevgisi, ömür boyu vatana hizmet bilincinin yerleştirilmesine ve ülkenin bekasına katkı sağlayan bir hizmet olarak değerlendirilmelidir.
konuyu açan Sn. Soner OSKAY'a Teşekkür…