Atatürk, neden hedef alınıyor?
Zafer Üskül’ün, “Anayasa’dan Atatürk milliyetçiliğini çıkaralım” sözleri, daha eski bir tartışmayı hatırlattı!
Foreign Affairs dergisinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Avrupa Birliği’ne bakışıyla ilgili ortak bir makale yayınlayan üç yazar; Ersin Aydınlı, Nihat Ali Özcan ve Doğan Akyaz, “AB süreci, ordunun Türkiye’ye dönük tehditleri bertaraf etmeyi amaçlayan ideolojisini sürdürme gereği duymadığı bir noktaya gelirse, TSK Kemalizmi de yeniden tanımlar” ifadesini kullanmışlardı!
***
Aslında “Egemenlik kavramı değişmiştir” veya “Egemenliğin devri tartışılmalıdır”, hatta “TSK’nın Avrupa Birliği’ne karşı olduğunu söyleyeni Allah çarpar” gibi sözler, bu tanımlama girişiminin yeni bir şey olmadığını göstermektedir.
Bu yönelimin gerek Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, gerek Atatürk ideallerini içtenlikle sahip çıkan aydınlarda ve gerekse Türk halkında taban bulduğunu söylemek mümkün değildir. Bu yönelim, milli ülkülerin ortadan kaldırılması sonucunu doğurur.
Bu yönelim, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini ortadan kaldırmak, hatta Türkiye’yi ortadan kaldırmak sonucunu dahi getirebilir.
Şu var ki, “Atatürkçülük; tam bağımsızlık, millet egemenliği, hukukun üstünlüğü ve ulus devlet genel ilkelerine dayanır” ise, hiçbir emir komuta zinciri ile bu ilkeler yeniden tanımlanamaz. Bir milletin varlığını ilgilendiren böyle ciddi bir konuda hiç bir kurum veya kuruluş karar alamaz. Çünkü milletin geleceğine milletin kendisi karar verir.
Bu karar, milletin ortak ruhundan çıkar! Millet, kimseye bu konuda bir yetki vermemiştir! Kemalizmi veya cumhuriyetin kuruluş felsefesini yeniden tanımlamak gerekirse, bu, Atatürk’ün yaptığı gibi, “milletin vicdanında ve geleceğinde bulunan büyük gelişme kabiliyetini, bir millî sır gibi vicdanında taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetini hisseden” ve milletinin bütün özelliklerini kendi bünyesinde bulunduran; milletini omuzlarında taşıyan insanların işidir!
***
Peki neden hâlâ Atatürk hedef alınıyor?
Suat İlhan, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini incelerken şu tarihi tespiti yapmıştı:
“Atatürk devriminden yani 1920’den önce, bugün Batı dediğimiz medeniyetin elindeki topraklar, 25.5 milyon mil kare idi. 1993’te bu rakam 12.7 milyon mil kareye, yani yarısına düşmüştür.
İslam dünyası ise 1920’de 1.8 milyon mil kare üzerinde egemenlik sahibiydi. 1993’te İslam dünyasının sahip olduğu topraklar 11 milyon mil kareye yükselmiştir.”
İşte, 1923’den beri süren mücadeleyi, kimin kazandığı bu rakamlarla ortadadır. Avrupalılar, Amerikalılar, Atatürk adını duyunca, bu yüzden ifrit kesiliyor. Çünkü İslâm dünyasını ayağa kaldıran güç, Atatürk modelidir!
Bugün ABD ve AB, hedef tahtasına İslâm’ı düşman olarak yerleştirdi ve Afganistan ve Irak işgallerine girişti.
İslâm Dünyası’nı, yani enerji coğrafyasını ele geçirmeleri, Türkiye’yi ele geçirmelerine bağlıdır. Türkiye’yi ancak işbirlikçi bir ılımlı İslâm modeli ile elde edebilirlerdi. Türkiye elde edilince İslâm dünyasının içine Truva atı olarak sokulacaktır. Bunun için Atatürk’ü yıkmaya çalışıyorlar!
Çünkü Atatürk, Türkiye’nin sigortası, Türkiye ise İslâm dünyasının en büyük
güvencesidir!
ARSLAN BULUT , YENİÇAĞ