bir yerlerde konuşulmuş olur yarınlar,
bir yerlerde anlatılır gerçeklerin ardındaki.
gerekirse fırtınalar koparılır bunun için,
ama fırtınayı koparanın aklında tek birşey vardır,
artık serin rüzgarlardan fazlasına ihtiyaç duyulmamasıdır o da.
gölgelerini kovalamayanlar zor bulunur tarihin yapraklarında,
ardında anlamsız enkaz bırakanların hikayeleri bol bulunur
ama,
enkazı anlamlandırabilenler,
temizlemesi bilenler,
nadir bir taş gibi,
bazılarının dediği gibi,
anca “yüzyılda bir gelir”
ve bahşedilir o toprağın insanlarına.
zaman akar ve gider,
birileri gider, birileri gelir.
o birileri, gidenlerin mabedinde,
“siz hilafeti bile getirirsiniz” der
bizse şairin dediği gibi
sancağımızı elden yere düşürüp
ve düşmanı meydanda koyup,
kaçarız evlerimize.
düşünürüz ismet paşa batı cephesindedir,
hemen gelir diye.
kazım paşa da doğu illerindeyse,
duymuştur mutlaka.
fevzi paşa alnından süzülen teriyle ıslattığı,
planlarından kaldırır başını diye.
senin varlığını düşleyemeyiz bile,
diyebiliyorsa “o” birileri bunları.
bir de,
konuştuğun bir çiftçi vardı ya,
efendisi milletin,
“o” birileri artık farklı konuşuyo onunla,
öyle ki telafuz etmeye dilim varmaz varlığında.
sıkmak istemezdim seni ama,
korkuyorum.
“ne korkuyorsunuz lan oğlum” diyorlar ama,
daha beter korkuyorum
biliyorum,
elmas çamurada bulansa elmastır
bulmasını bilene,
temizlemesini bilene,
ama önce izini sürmek gerek,
biz izinden gidemedik ki,
“kapattılar yolları” dedik.
ölmeleri emredilenler ölmesini bildi de,
biz bi izini bulmayı beceremedik